Kyme Antik Kenti ve Sanayileşmenin Gölgesinde Kalan Tarih
İzmir’in Aliağa ilçesindeki Nemrut Körfezi’nde yer alan ve tarih boyunca önemli bir yerleşim merkezi olmayı sürdüren Kyme antik kenti, ne yazık ki günümüzde hızla ilerleyen sanayileşme ve yoğun endüstriyel faaliyetler nedeniyle büyük bir tehdit altında kalmıştır. Bölgedeki sanayi kuruluşlarının sayısı artarken, yeni fabrikalar ve tesisler inşa edilmekte, bu da sit alanındaki tarihi ve arkeolojik değerlerin yok olmasına yol açmaktadır.
Özellikle Habaş Sınai ve Tıbbi Gazlar İstihsal Endüstrisi Şirketi tarafından başlatılan yeni tesis inşaatı, bölgenin korunması gereken alanında önemli bir tahribata neden olmaktadır. ÇED raporları ve resmi izinler alınmasına rağmen, sit alanı içindeki bu gelişmelerin bölgenin kültürel mirasını tehdit ettiği açıktır. Bu tesisler, Kyme’nin üçüncü derece arkeolojik sit alanında yer alırken, hemen yanında ise birinci derece arkeolojik sit alanı olan tümülüs mezarları ve höyükler bulunuyor. Bu durum, arkeologlar ve kültür mirası savunucuları tarafından ciddi şekilde eleştirilmektedir.
Arkeologların ve Miras Koruma Uzmanlarının Endişeleri
Türkiye Arkeologlar Derneği Genel Başkanı Bülent Türkmen, bölgedeki tahribatın boyutlarını ve sorumluların tutumunu sert ifadelerle dile getiriyor. Türkmen, Kyme’nin Aiolis bölgesinde en önemli ve büyük kentlerden biri olduğunu vurgulayarak, “Kyme, bölgenin ve insanlık mirasının en kıymetli hazinesidir. Bu antik kente yönelik yapılan tahribat, sadece bölgesel değil, tüm insanlık adına büyük bir kayıptır. Yetkililer, bu büyük kentimizin çığlıklarına kulak vermeli ve koruma önlemlerini sıkılaştırmalıdır.” şeklinde sözlerini aktarıyor.
İkinci bir arkeolog ve miras koruma uzmanı Nezih Başgelen ise, Kyme’nin tarihsel ve kültürel zenginliğinin korunması adına acil önlemler alınması gerektiği görüşünde. Başgelen, “Kyme’nin kaybolmasını, paha biçilmez zenginliklerin yok olmasını engellemek adına, mevcut sit derecelerinin en azından korunmaya devam edilmesi ve yeni projelerin durdurulması şarttır. Ayrıca, bölgenin bütüncül bir koruma planı ile yönetilmesi, gelecek nesillere miras bırakmak adına büyük önem taşımaktadır.” diyerek çağrıda bulunuyor.
Kyme’nin Tarihsel ve Arkeolojik Önemi
Kyme, antik çağda Aiolis bölgesine ait büyük ve önemli bir kentti. Roma döneminden kalma coğrafya bilgisiyle tanınan ünlü tarihçi Amasyalı Strabon, Kyme’nin en güzel ve büyük yerleşimlerinden biri olduğunu kaydetmiştir. Tarih boyunca bölgedeki kazılar ve araştırmalar, kentteki mezarların ve mimari yapıların zenginliğini ortaya koymuştur. Mezarlar ve pişmiş toprak heykelcikler, günümüzde Louvre ve diğer büyük müzelerde sergilenmektedir. 1970’lerden itibaren yoğun yapılaşma ve sanayileşme nedeniyle Kyme’nin sit alanları ciddi şekilde zarar görmüş, özellikle nekropol alanlarında yapılan kazılar ve tahribatlar, bölgenin kültürel mirasına büyük darbe vurmuştur.
İzmir Müze Müdürlüğü ve çeşitli kazı ekipleri tarafından yürütülen çalışmalarda, özellikle doğu ve güney nekropollerinde yüzlerce mezar açığa çıkarılmıştır. Ancak, bu değerli buluntuların korunması ve sürdürülebilir bir şekilde sergilenmesi yerine, bölgedeki hızlı yapılaşma ve sanayileşme nedeniyle kayıplar artmaya devam etmektedir. Kyme’nin bütüncül bir sit alanı statüsünde korunması, bu değerlerin gelecek nesillere aktarılması açısından elzemdir.
Devlet ve Bakanlık Politikaları Üzerine Eleştiriler
Uzmanlar ve sivil toplum temsilcileri, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bölgedeki gelişmelere yeterince duyarlı olmadığını ve koruma politikalarının yetersiz kaldığını dile getiriyor. Selahattin Aydın, “Kyme, antik çağda büyük bir kentti, ancak günümüzde maalesef turizm ve ekonomik çıkarlar ön planda tutuluyor. Bakanlık, bu kıymetli mirası korumak yerine, ekonomik kazanç peşinde koşmakta. Oysa ki, Kyme’nin doğru bir şekilde turizme kazandırılması, bölgeye hem ekonomik hem de kültürel açıdan büyük katkı sağlayacaktır. Bu nedenle, mevcut sit alanlarının korunması ve bölgede yeni yapılaşmanın durdurulması şarttır.” diyerek eleştirilerini dile getiriyor.
Sonuç olarak, Kyme antik kenti, hem bölgesel hem de uluslararası önemiyle, kültürel mirasımızın en kıymetli parçalarından biridir. Bu tarihi ve arkeolojik zenginliğin, sanayileşme ve ekonomik çıkarlar uğruna yok edilmesine izin verilmemeli, bölgenin bütüncül korunması sağlanmalıdır.