Felsefi bir sestir Nietzsche’nin, sanatçı Nilbar Güreş’in Türkiye’de ilk kurumsal solo sergisi olan Kadife Bakış ile Arter’de yankılanan izleri. Sergi, Zerdüşt’ün sözlerini akıllara getiriyor: içimizde hâlâ kaos varsa, dans eden bir yıldız doğurabiliriz. Arter’in duvarları gecenin zümrüt karanlığına yakın bir ton kazanırken Güreş’in eserleri de ruhun içindeki çatışmayı sahnede kuruyor; biçim değişse de izlek hep aynı: Dayatılan toplumsal cinsiyet rollerini reddediş. Sergi, 12 Nisan 2026’ya kadar ziyaret edilebilecek bir yolculuk vaat ediyor ve sanatçının pratiğini derinlemesine irdeleyen bir eşlik kitabı da bu deneyimi zenginleştiriyor.

Hikâye Anlatıcısı başlığını taşıyan bölümde, Emre Baykal küratörlüğünde sergilenen çalışmalar, resimden videoya kadar çok sayıda mecra üzerinden bir araya geliyor. Böylece Güreş’in 25 yılı aşkın pratiğini geniş bir perspektiften görmek mümkün oluyor. Sanatçı insan-olmayan, gerçek-kurmaca ve temsil-soyutlama arasındaki sınırları zorlayarak izleyiciyi biçimsel ve kavramsal bir sorguya çekiyor; kumaşlar, kağıtlar ve diğer materyaller, bir meddah kadar konuşkan bir biçimde ele alınıyor ve bu konuşma muhalif söylemlerle zenginleşiyor.
Görüntü ve Görünürlük Rejimi bölümünün öne çıkan eseri MAYZU: Hindistancevizi ve Muz Veren Ağaç. 2022’de mumok’da gerçekleştirilen bir sergi için ürettiği bu iş, farklı kimlikleri kapsayıcı bir ağaç olarak sahnede duruyor ve ziyaretçileri sessizce yaklaşmaya davet ediyor. Diğer bir önemli yapıt ise Örümcek Kadın; Anne adlı konumundan yayılan bakışla annelik temasını doğrudan ele alıyor. Kroşe tekniğiyle örülen ağ ve üzerine yerleşen kadın figürü, anne arketipini koruyucu ve aynı zamanda denetleyici bir temsille yeniden inşa ediyor.

Farklı Türlerin Bir Aradalığı bölümünde küratör Baykal, çağdaş bir dönemde toplumun gerginliğini ve farklılıkların bir arada barış içinde bulunma arzusunu vurguluyor. Güreş’in üretim akışını, kullanışlı malzemelerle kurduğu ilişkisini ve her işin bir sonraki fikre nasıl zemin hazırladığını paylaşırken serginin izleyiciye sunduğu çok katmanlı dünyayı gözler önüne seriyor. Sanatçının pratiğine dair içten ve cömert bir bakışla, zaman içinde değişen ama özünde sabit kalan bir sanat dili ortaya çıkıyor: İnsanlar, hayvanlar, bitkiler ve mitolojik figürler bir arada, sürekli yeniden şekillenen bir ağ yaratıyorlar.













