Geleneksel bir manzaradan öteye geçen bu sergi, yalnızca bir sanatçının kişisel yolculuğunu değil; benim bakış açımdan zamanı resmin yoluyla yeniden kurmanın denemesini taşıyor. Şeniz Aksoy’un tuvallarında manzara, pasif bir görüntü değil; bizi derin hafıza katmanlarına doğru sürüklüyor ve hafızanın mekânına açılan geniş bir alan sunuyor. Etel Adnan’ın sözünü hatırlatan geniş mekân, Aksoy’un fırçasını doğa ile teknolojiyi, figürü soyutla hızın sınırlarında buluşturan bir yolculuğa dönüştürüyor. O sınırda duruyoruz; hatırlamadan önce yaşayan bir anıyı yakalamaya çalışır gibi, vedayı duyar gibi. AKSOY’UN MANZARASI: RÜZGÂR, HIZ VE GERİYE KALAN İZ
Bu sergi, tüm özüyle bir varoluş çabası olarak resme dökülen bir duyguyu taşıyor. Fırça, sonuca ulaşmak için değil; süreyi işaret etmek için kullanılıyor. Tuvaller, birer jeolojik tabaka gibi üst üste birikiyor; kırmızı bir şerit kimi anlarda her şeyi bölerken, koyu mavi tonlar ufku ağırlaştırıyor. Bu dil sadece doğa olaylarını değil, çağın hızını da resme davet ediyor. Futurizmin etkisini hissetsek de Aksoy’un kaygısı, hızın teknik bir metnine indirgenmesi değil; hızlanmış algımızın resimsel karşılığını kurmaya odaklanmak. Bence bu resimlerde öne çıkan şey, dünyayı yukarıdan izleyen bakışla içinden geçen bir yolcunun nefesinin aynı anda duyulmasıdır. Tuval beyazının yer yer bıraktığı boşluklar, iki tabloyu birbirine bağlayan bir köprü görevi görüyor; önceki ve sonraki sahneler arasında ipuçları taşıyor. Böylece “manzara” sadece coğrafyanın bir tasviri olmaktan çıkar, zamanın coğrafyasına dönüşür.
DOĞU İLE BATI’NIN KESİŞİMİ Aksoy, manzara geleneğini iki yönden sorguluyor: Doğu’nun içe dönük düşünce alanı ile Batı’nın dışa dönük perspektifi tuvallerde buluşuyor. Girdaplar, bulut sökükleri ve yer kabuğunu andıran kırık çizgiler bir yanda, mimari hatırlatmalar ve uçuş pistlerini andıran çizgiler diğer yanda yer alıyor. Bu katmanlar, tek bir yoruma sıkıştırılmıyor; izleyiciye “okumak” yerine “seyretmek” tavsiyesi veriyor. Seyretmek, düşünmenin bir türü haline geliyor.
TEKNOLOJİK İMGELER, VEDA İŞARETLERİ Serginin akışında uçan nesneler belirgin bir yer tutuyor. Zaman zaman uçak–araba–uzay aracı görüntüsü, Aksoy’da vedanın bir metaforu olarak karşımıza çıkıyor. Aerodinamik ve fantazinin ötesinde, resmin iç mantığının taşıdığı öyküyü aktaran unsurlar bunlar. Pistin kenarında beliren tek bir figür veya şeritleri yarıp geçen bir gölge, geleceğin geçmişe yazıldığı o tuhaf zamana işaret ediyor. BİR RESME YAKIN BAKIŞ: “KIRMIZI HAT, MAVİ GİRDAP” Serginin büyük tuvalinden biriyle yaptığım yakın bakışta, beyaz bir zemin üzerine lacivert tonlar ve koyu grafit katmanları hâkim. Kompozisyonun ortasında belirginleşen kırmızı bir şerit, tren rayı mı, pist mi yoksa ufuk çizgisine saplanmış bir yara mı olduğu belirsiz—ve bu belirsizlik, resmin nabzını tutuyor. Etrafı saran mavi girdaplar kırmızıya karşı duruyor, ama kırmızı da onları delip geçmeye çalışıyor. Fırça darbeleri hızlı fakat kontrollü; yönün kendisi açıkça hissediliyor. Sağdan sola kayan koyu bantlar, alttaki gri–siyah katmanlarla bağ kuruyor. Yüzeyin altında bir çatlak varmışçasına bir yer kabuğu hissi uyandırıyor; bu, yüzeyle birlikte derinlerdeki sızıları da ima ediyor. Böyle bakınca iki yakın his kalıyor bende: yön duygusu ve direnç. Gelecek bir olasılıklar kümesi ile geçmişin sürekli değişen anlatısı bu resimde iç içe geçiyor. SEYİRCİNİN KONUMU: İÇERDEN Mİ, YUKARIDAN MI? Aksoy’un işlerinde seyirciyi farklı açılardan konumlandıran bir kurgu var; bazen drone gibi tepeden bakarız, bazen pistin kenarında duran figürün yerini alırız. Bu değişkenlik, günümüzün ekranlı dünyasının ritmini anımsatıyor; bir görüntü bitmeden diğeri başlıyor, haritalar, videolar ve haber akışları bir araya geliyor. Resimler, bu art ardalık duygusunu taşımanın bir yolunu sunuyor; ama klip estetiğine düşmeden, resmin yavaş zamanını koruyor.
NEDEN ŞİMDİ? Bu sergi, CerModern’in 15. yılına yakışır biçimde kurumu geleceğe bakan bir eşik olarak konumlandırıyor. Aksoy’un tuvallerinde ekolojik tartışmalar, teknolojik hızın nefesi ve bireysel yasın görünmez titreşimleri aynı düzlemde toplanıyor. Manzara, romantik bir doğa temsili olmaktan çıkıp ortak kader alanını temsil ediyor. Gelecek burada uzaklaşsa da, hatırlanan manzara bizi ona bağlamaya devam ediyor. Çünkü hatırlamak yalnızca geriye bakmak değildir; aynı zamanda ileriye doğru yazmaktır. Çıkarken aklımda kalan şu cümleyle ayrılıyorum: Aksoy’un resimleri, dünyayı sadece tasvir etmekle kalmaz, dünyayı taşıma biçimidir. Rüzgârın yönü değiştikçe fırça da yönünü değiştirmek zorunda kalır; bizler de bu değişimin içinde, hatırlamanın geleceğe bakan yüzünü görmekteyiz. Sergi, 26 Ekim 2025’e kadar Cermodern’de izlenebilir.
Geleneksel bir manzaranın ötesine geçen bu sergi, yalnızca bir sanatçının yolculuğunu değil; benim bakışımda zamanı resmin dilinde yeniden kurma çabasını yansıtıyor. Şeniz Aksoy’un tuvallarında manzara, pasif bir görsel olmaktan çıkıp bizi derin hafıza katmanlarına çağıran bir mekân sunuyor. Etel Adnan’ın sözünü hatırlatan geniş alan, Aksoy’un fırçasını doğa ile teknoloji, figür ile soyut ve hız ile bekleyiş arasındaki sınırda gezinmeye götürüyor. Bu sınırda duruyoruz; hatırlamadan önce yaşayan bir anıyı yakalamaya çalışır gibi, vedayı duyar gibi. AKSOY’UN MANZARASI: RÜZGÂR, HIZ VE GERİYE KALAN İZ
Bu sergi, bütünüyle bir varoluş çabası olarak resme dökülmüş duyguyu taşır. Fırça, sonuca ulaşmak için değil; süreci işaretlemek için kullanılır. Tuvaller, üst üste gelen jeolojik katmanlar gibi; kırmızı bir şerit her şeyi bölerken, lacivert tonlar ufku ağırlaştırır. Bu dil, doğa olaylarını olduğu kadar çağın hızını da resme davet eder. Futurizmin gölgesini hissedersek de, Aksoy’un amacı hızın teknik bir metnini övmek değildir; hızlanmış algımızın resimsel karşılığını kurmaktır. Bu resimlerde öne çıkan şey, dünyayı yukarıdan izleyen bir bakışla içinden geçen bir yolcunun nefesinin aynı anda işitilmesidir. Tuvalin beyazı, iki tabloyu birbirine bağlayan bir köprü görevi görür; önceki ve sonraki sahneler için ipuçları taşır. Böylece “manzara” yalnızca bir coğrafya tasviri olmaktan çıkar; zamanın coğrafyasına dönüşür.
DOĞU İLE BATI’NIN KESİŞİMİ Aksoy, manzara geleneğini iki yönlü bakışla ele alır: Doğu’nun içe dönük düşünce alanı ile Batı’nın dışa dönük perspektifi bu tuvallerde buluşur. Girdaplar, bulut sökükleri ve yer kabuğunu andıran kırık çizgiler bir yanda, mimari hatırlatmalar ve pistleri andıran şeritler diğer yanda yer alır. Bu katmanlar tek bir yoruma sıkıştırılmaz; izleyiciye okumak yerine seyretmek önerilir. Seyretmek burada düşünmenin bir türüdür.
TEKNOLOJİK İMGELER, VEDA İŞARETLERİ Serginin alt akışında uçan nesneler belirgin bir yer tutar. Eskiden uçak–araba–uzay aracı imgesi, Aksoy’da vedanın metaforuna dönüşür. Ne tam olarak aerodinamik ne de tamamen fantastik; resmin iç mantığının ürettiği, hikâyeyi taşıyan aktörler bunlardır. Bazen pistin kenarında beliren tek figür, bazen şeritleri yararak geçen bir gölge; hepsi, geleceğin geriye yazıldığı o tuhaf zamana işaret eder.
BİR RESME YAKIN BAKIŞ: “KIRMIZI HAT, MAVİ GİRDAP” Serginin ana tuvalinden birini ele aldığımda, beyaz zemine çalan lacivert tonlar ve koyu grafit katmanları hâkimdir. Kompozisyonu baştan sona kesen kırmızı şerit, nereye gideceği belirsizdir—tren yolu mu, pist mi yoksa ufuk çizgisine saplanmış bir yara mı; belirsizlik resmin nabzını tutar. Etrafı saran mavi girdaplar kırmızıyı yutup bırakmaz, fakat kırmızı onların üstünden geçip gider. Fırça izleri hızla akıp giderken, yön belirginleşir. Sağdan sola kayan koyu bantlar, alttaki gri–siyah katmanlarla bağ kurar. Yüzeyin altında bir çatlak hissi veren yerler, sanki yüzeyi delip içerdeki sızıları gösterir. Bu bakışta iki duygu öne çıkar: yön duygusu ve direnç. Gelecek olasılıklarının bir araya geldiği bu kompozisyon, geçmişin değişen anlatısını da içinde barındırır. SEYİRİN KONUMU: İÇERDEN Mİ, YUKARIDAN MI? Aksoy’un eserlerinde, izleyiciyi farklı açılardan konumlandıran bir yapı söz konusudur; bazen drone gibi üstten bakılır, bazen pist kenarında duran figürün yerini alırız. Bu değişkenlik, günümüzün ekranlı dünyasının ritmini anımsatır; bir görüntü bitmeden başka bir görüntü başlar, haritalar ve haberler arasındaki geçişler kesintisiz ilerler. Resimler, bu art arda gelme hissini somutlaştırır; ama klip estetiğine düşmeden, resmin yavaş zamanını korur.
NEDEN ŞİMDİ? Bu sergi, CerModern’in 15. yılına yakışır biçimde kurumu geleceğe bakan bir eşik olarak konumlandırır. Aksoy’un tuvalleri, ekolojik tartışmaları, teknolojik hızın nefesini ve bireysel yasın görünmez titreşimini aynı düzlemde birleştirir. Manzara, doğanın romantik temsili olmaktan çıkar; ortak kader alanını temsil eder. Gelecek burada uzaklaşsa da hatırlanan manzara bizi ona bağlı tutar. Çünkü hatırlamak yalnızca geriye bakmak değildir; aynı zamanda ileriye yazmaktır. Sonuç olarak aklımda kalan şu: Aksoy’un resimleri, dünyayı sadece tasvir etmekle kalmaz; dünyayı taşıma şeklidir. Rüzgârın yönü değiştikçe fırça da yönünü değiştirmek zorunda kalır; bizler de bu değişimin içinde, hatırlamanın geleceğe bakan yüzünü görmekteyiz. Sergi, 26 Ekim 2025’e kadar Cermodern’de izlenebilir.