Ayrılış: Daina Pusic’in Şiirsel Anlatımı
Hırvat yazar ve yönetmen Daina Pusic, senaryosunu kaleme alıp yönettiği ilk uzun metraj filmi Ayrılış ile izleyicileri derinden etkileyen bir hikâye sunuyor. Film, bekâr anne Zora ile 15 yaşındaki ölümcül hasta kızı Tuesday arasındaki eşsiz bağı, sevgiyi ve kaybı şiirsel bir dille betimliyor. Anne ve kız, birbirlerine son derece bağlıdır ve aralarındaki sevgi oldukça derindir. İşsiz olan Zora, kızının hastabakıcısının ücretini ödeyebilmek için evdeki eşyalarını satmak zorunda kalır. Zora’nın taksidermi dükkanına getirdiği Katolik piskopos fareler setini pazarlama sahnesi ise izleyicileri kahkahalara boğuyor.
Her gün işe gidiyormuş gibi davranan Zora, günlerini parklarda geçirip akşamları eve döner. Bir gün, Tuesday’i ziyaret eden dev bir makav papağanı, genç kızla görüştükten sonra fare boyutuna küçülür. Ölüm Meleği ile Dostluk başlığı altında, Tuesday, papağanın ölüm meleği olduğunu hemen anlar ve ikisi dost olurlar. Sohbetleri derinleşir; papağan, Tuesday’e içini dökerek “Kafamda sürekli sesler var, beni can almam için heryerden çağırıyorlar. Sonsuza dek bu böyle sürecek, sen kafamın içindeki sesleri susturdun” der. İkisi de alaycılığı sever, rap müziği dinler ve sigara içerler. Papağan, genç kıza ölümün doğal bir süreç olduğunu anlatmaya çalışarak Zora’yı bu duruma hazırlamaya karar verirler.
Papağan, genç kıza öteki dünyanın varlığını, Tanrı’nın insan şeklinde olmadığını açıklar ve “Arkanda bıraktığın yankı, miras hatıran ile yaşar” der. Zora nasıl yaşayacaksa, Tuesday de öteki dünyada öyle yaşayacaktır. Pusic, yaşam, ölüm, kayıp, suçluluk, inkâr, matem, kabulleniş ve vedalaşma temalarını peri masalı tadında işlerken, yazar olarak diyalogların hem doğal hem de edebi bir dille yazılmasını sağlar. Filmde çevresel sesler oldukça iyi tasarlanmış; kamera hareketleri, yakın planlar ve kesintisiz plan sekansları, tek mekânda geçen filme dinamik bir yapı kazandırır. Zora rolünde ünlü Saturday Night Live komedi şovunda, Seinfeld ve Veep dizilerinde yer alan Julia Louis-Dreyfus, Tuesday karakterinde genç oyuncu Lola Petticrew ile birlikte izleyiciyi derinden etkileyen bir performans sergilerler. Arinzé Kene ise sesiyle acı çeken ve can almaktan bıkmış olan papağana derinlik katar. Final jeneriğinde Ice Cube’un It Was a Good Day parçasını kullanan Pusic, ölümün yaşam kadar doğal bir süreç olduğunu vurgulamaktadır.
Kedi-Fare Oyununda Toksik Erkeklik
Hollywood, Avrupa ve Asya sinemasının en iyi örneklerinin yeniden çevrimini yapmayı oldukça seviyor. James Watkins’in yönettiği Sakın Ses Çıkarma filmi, Christian ve Mads Tafdrup’un birlikte yönettiği Danimarkalı Speak No Evil (2022) filminin yeni versiyonu olarak karşımıza çıkıyor. Bu kez Hollywood, süreci hızlandırmış ve yeniden çevirimde taşlamayı ve sosyal kuralları keşfi korumayı hedeflemiştir. Watkins, filmi gerilim hattına benzeterek izleyicilerin bol bol ürkeceğini belirtiyor. “İlk filmdeki sert, keskin sahneyi değiştirdim; karanlık bir final yapmadım” diyen yönetmen, özgün versiyondaki Danimarkalı ve Hollandalı aileleri Amerikalı ve İngiliz aileleri olarak değiştirmiştir.
Filmde Ben ile Louise, kızları Agnes ile birlikte Toscana’da tatil yaparken İngiliz aile Paddy, Ciara ve Bent ile tanışırlar. Çocukların her ikisinin de özgüven sorunları vardır; Ant konuşamaz, Agnes ise 12 yaşında olmasına rağmen bez tavşanından bir türlü ayrılamaz. Taban tabana zıt olan bu iki ailenin tatilde dost olmaları beklenirken, zamanla gerginlik artar ve ortam karmaşık bir hale gelir. Paddy karakterine hayat veren James McAvoy, toksik erkekliği doruk noktada yansıtırken, Louise, kocası Ben’in zayıflığı karşısında ailesini koruyan güçlü bir dişi kuşa dönüşür. Sonuç olarak, soluk kesici ve tüyler ürpertici bir kedi-fare oyunu başlar. James Watkins’in yönettiği bu filmde J. McAvoy, Mackenzie Davis, Scoot McNairy, Aisling Franciosi, Alix West Lefler ve Dan Hough’un performansları, gerilim türünü sevenler için kaçırılmaması gereken bir deneyim sunuyor.