Anna Laudel İstanbul, 2025 yılına iki etkileyici sergi ile merhaba diyor. Sanatsal ifadesinde insan ile mekân arasındaki derin bağa odaklanan Özlem Yenigül’ün ilk kişisel sergisi “Her Yerde Ev Olma Arzusu” ve 11 sanatçının eserlerinin bir araya geldiği, çeşitli baskı tekniklerini içeren karma sergi “Baskı Noktası”, 2 Mart’a kadar sanatseverleri bekliyor.
İstanbul’un Beyoğlu semtinde, Kazancı Yokuşu’ndan aşağı inerken karşınıza çıkan Anna Laudel, son dönemlerde birbirinden farklı ve yenilikçi sergileriyle dikkat çekiyor. İlk olarak, başlığıyla da ilgi uyandıran Özlem Yenigül’ün “Her Yerde Ev Olma Arzusu” sergisine göz atalım. Giriş katına yayılan bu sergi, sanatçının daha önce Mamut Art Project’te yer alması dolayısıyla da önemli bir başlangıç niteliği taşıyor.
İlgi Çekici Dokuma
Evde vakit geçirmeyi seven Yenigül, sergisinin mekân ve aidiyet ilişkisini sorguladığını ifade ediyor. Genç sanatçı, bir mekânda geçirdiğimiz zamanın, mekânın sınırlılığı ve mahremiyet gibi kavramlarla birlikte ele alınması gerektiğini vurguluyor. Ele aldığı konu kadar malzeme seçimi de dikkat çekici. Özlem Yenigül, daha çok dokuma (tufting ve punch tekniği) üzerine yoğunlaşarak, uzun zaman alan ve çok sayıda iplik kullanılarak üretilen eserler yaratıyor. Serginin giriş kısmında sağda yer alan ve neredeyse tüm duvarı kaplayan eserinde 800 top iplik kullandığını belirtiyor. Ayrıca, daha küçük boyutlardaki yüksek baskı örneklerinde ise evlerde sıkça bulunan dantel motiflerini, kendi evinde kullandığı nesnelerle birleştirerek özgün bir kompozisyon oluşturuyor. Sergide, sanatçının pratiğinin temelini oluşturan desen çalışmaları da yer alıyor. Yenigül, kendi ifadesiyle “Her mekân, insanla karşılıklı etkileşim içerisindedir. Yapılan müdahaleler her zaman karşılıklıdır” diyor.
Baskı Noktası
Anna Laudel’in ikinci katındaki “Baskı Noktası” isimli sergide ise Şerife Şen Akkaş, Ozan Bilginer, Ramazan Can, María Chillón, Emre Çalış, Sabine Delahaut, Engin Esen, Doğu Gündoğdu, Fırat Güner, Aslı Işıksal ve Jean-Michel Uyttersprot’un eserleri sergileniyor. Bu sergi, baskıresmin doğası gereği kusursuz imgeler üretmek yerine sürece yayılan sistemini ve deneyselliğini ön plana çıkarıyor. Her bir eserin fiziksel emeği, malzemeyle kurulan ilişkisi ve zamana yayılan üretim süreci, imgenin kendisini değil, yaratılma hikâyesini vurguluyor.
Tarih boyunca baskı, seri bir üretim biçiminin aracı olmuştur. Sergide, örneğin serigrafi baskı örnekleri sergileniyor. Geçmişi 16. yüzyıla kadar uzanan bu teknik, sergide kullanılan en eski yöntemlerden biri. Engin Esen, “Diseditioned” adlı serisinde sergiye özel olarak ürettiği eserlerinde, baskıları önce parçalara ayırıyor ve ardından beyaz gürültü (white noise) örüntüsünü taklit edecek şekilde yeniden birleştiriyor. Sanatçı, bu analojiden yola çıkarak, gürültünün çok sesli ve anonim doğasını, edisyon kültürünün “çoklu tekillik” düşüncesi çerçevesinde yeniden yaratıyor.
Fırat Güner ise sergideki baskı serisinde, insanın doğa, teknoloji ve zamanla olan ilişkisini kavramsal sorgulamalar ve ironik metaforlarla ele alıyor. Anlamı yalnızca bir ifade olarak değil, deneyim yoluyla keşfedilen bir olgu olarak işleyen Güner, izleyicisine açık uçlu sorular sormayı ve yargıdan çok tanıklığı esas almayı hedefliyor.