Amrum, Kuzey Denizi’nde bulunan Kuzey Frizya adalarından biridir. Ada halkı özgün bir dil, gelenekler ve benzersiz bir yaşam tarzına sahiptir. Biyografik bir drama olarak öne çıkan Amrum, Fatih Akın’ın yönettiği bir Hark Bohm filmi olarak tanıtıldı. Bohm, çocukluğunu bu adada ninesi ve dedesiyle geçirdi; savaşın gölgesinde büyüyen bir yaşam onu derinden etkiledi. 60’lı yılların sonlarında Münih’e giden Bohm, avukatlık stajı sırasında kardeşi Marquard sayesinde genç sinema dünyasının öncüleriyle tanıştı: Rainer Werner Fassbinder, Werner Herzog ve Volker Schlöndorff. Bu kuşağın öncülerinden biri olarak Bohm, Kızılderili Çocuk, Kuzey Denizi Cinayet Denizi ve Moritz Sevgili Moritz gibi yapıtlar üretti.
NATÜRALİST ANLATIM çerçevesinde yönetmen, senarist, oyuncu ve yazar olan Bohm, Hamburg Medya Okulu’nda dersler verdi ve öğrencisi Fatih Akın ile birlikte In the Fade (Paramparça) filminin senaryosunu yazdı. Bohm, çocukluk anılarını kapsayan Amrum’u genç bir yönetmenin çekmesini istedi ve bu görevi Akın’a emanet etti. Akın ise hocasının gözünden farklı, klasik ve yalın bir dil kullanarak anılarını duygusal, şiirsel ve etkileyici bir şekilde sinemaya aktardı.
1945’te Amrum’da faşist annesi, muhalif teyzesi ve kardeşleriyle yaşayan 12 yaşındaki Nanning, babası cephede olduğu için ailesini korumak adına sürekli çalışır. Ada halkı, adaya sığınan Polonyalı mülteciler gibi dışlanır; evde dalgalanan gamalı haçlı bayrak, sınıf farklarının ve çatışmanın bir simgesidir. Nanning’in gözünden Hitler karşıtı çevre ile sığınmacılar arasındaki sınırlar belirginleşir. Gençlik dönüşüm sürecinde Nanning tutkularını ve duygularını yeniden şekillendirmek zorunda kalır; bu süreçte iyi ve kötü deneyimlerinin üstesinden gelmeye çalışır. Fatih Akın, kimseyi suçlamadan olayları aktarır ve natüralist bakış açısını doğayla insan ilişkisini ön planda tutar. Savaş sona ererken, masumiyeti yitirmeye başlayan Nanning yeni bir yön arayışına girer.
Görüntü yönetmeni Karl Walter Lindenlaub’un çalışmaları büyüleyicidir; Nanning rolünde genç oyuncu Jasper Billerbeck olağanüstü bir performans sergiler. Filmde Diane Kruger, Laura Tonke, Lisa Hagmeister, Matthias Schweighöfer ve Kian Köppke gibi isimler de yer alır.
GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEK bölümü, Zlotowski’nin sinematik dünyasına bakışını derinleştirir. Rebecca Zlotowski’nin kariyerinde önemli bir dönemeç olan bu yaklaşım, Altıncı uzun metraj olan Özel Hayat için yazılan senaryoda da kendini gösterir. Romancı Anne Berest ile birlikte çalıştığı bu çalışma, Lilian Steiner adlı psikiyatrın, geçmişin izlerini sürerken kişisel krizlerle nasıl başa çıktığını izleyiciye aktarır. Jodie Foster’ı başrol için düşündüren bu projede, Foster’ın Fransızca akıcılığı ve karakterin içsel çatışmaları dikkat çeker. Lilian’ın hastalarla kurduğu bağın önce askıya alınıp sonra yeniden inşa edildiği süreç, içsel bir yolculuğun temelini oluşturur.










