Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok ve Konsey: Sinemanın Savaş Teması
Edward Berger, 2023 yapımı Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok ile en iyi yabancı film Oscar’ını kazanarak dikkatleri üzerine çekti. Şimdi ise, Konsey adlı yeni filmiyle 8 dalda Oscar adayı oldu. Konsey, bir savaş filmi olmasına rağmen, olayların cephede değil, Vatikan’ın içinde geçtiği bir hikaye sunuyor. Bu film, Hayalet Yazar adlı filmin senaristi Robert Harris’in 2016 yılında yayımlanan çok satışlı romanından uyarlandı. Senaryoyu ise Tinker Tailor Soldier Spy (Köstebek) filminde de görev almış olan Peter Straughan kaleme aldı. Berger, filminin ilham kaynakları arasında 1970’lerin ikonik politik gerilimleri olan The Parallax View, Klute, Başkanın Bütün Adamları ve Akbabanın Üç Günü gibi yapımları sayıyor.
İktidar Oyunları ve Entrikalar
Film, Vatikan’ın başı olan papanın ölümüyle başlıyor. Yönetmen, izleyiciyi gizli sırların en iyi saklandığı, dünyayla ilişkisini kesmiş olan Vatikan’a sokuyor. Yeni papa seçimi için dünyanın dört bir yanından gelen kardinaller burada toplanıyor. Konseyin başkanlığını ise, ölen papanın güvendiği kardinal Lawrence üstleniyor. İnanç krizini derin bir şekilde yaşayan Lawrence, toplantıyı başlatırken, “Tanrı bize şüphe duyan, bağışlayan bir papa versin” diyerek içsel sıkıntılarını dile getiriyor. Her bir kardinal, bu kutsal makama ulaşmak için çeşitli entrikalar çeviriyor. Lawrence’ın içindeki şüphe giderek büyüyor ve doğru adayı bulmak için soruşturmasını derinleştiriyor. İktidar oyunlarını Lawrence’ın gözünden izliyoruz. Kardinallerin karanlık ve gölgeli yüzleri, din adamlarından çok politikacıları hatırlatıyor. İdealizm ile yozlaşma, bütünlük ile uzlaşma arasında geçen bu süreç, konseyin tam anlamıyla bir erk savaşına dönüşmesine neden oluyor.
Kusursuz Sinematografi ve Görsel Estetik
Yapım tasarımları, kostümler ve filmin boğucu atmosferine gerilim katan besteci Volker Bertelmann’ın ürpertici müzikleri, gerilimi artıran stilizasyon, dini geleneklerle ve formaliteleri vurgulayan simetri, Stéphane Fontaine’in kusursuz sinematografisi ile birleşiyor. Örneğin, Vatikan’ın avlusundaki şemsiyeli kardinallerin yer aldığı sekans olağanüstü bir görsellik sunuyor. Filmdeki kadın karakterler, özellikle konsey için yemek hazırlayan ve kardinallere yardım eden rahibeler, sessiz ve silik bir şekilde arka planda kalıyor. Ancak aralarından rahibe Agnès, “Biz kız kardeşler görünmez olmamıza karşın Tanrı bize de göz kulak verdi” diyerek adaylardan birinin skandalını ortaya çıkarıyor. Final sahnesinde, tecrit sona erince huzur bulan Lawrence, perdeyi açarak odaya ışığın girmesini sağlıyor. Pencereyi açtığında içeri hava doluyor ve uzaktan beyazlar içinde üç rahibe gülerek binadan çıkıyor. Bu simgesel final, geleceğin habercisi olarak yorumlanıyor.
Bob Dylan: Tam Bir Bilinmez
Edward Berger gibi, James Mangold da Bob Dylan: Tam Bir Bilinmez adlı müzikal dramında Milos Forman’ın kült klasiği Amadeus’tan esinlendiğini belirtiyor. “Mozart ile Salieri arasındaki rekabete bakarak, dahilik nedir sorusunu sordum. Folk müziğin Amadeus’unu yapacağım, Bob’un kim olduğunu yorumlamayacağım” diyen yönetmen, bu doğrudan anlatımı Walk the Line (Sınırları Aşmak/2005) filminde de Country şarkıcısı Johnny Cash için kullanmıştı. Bob Dylan’ın omuzlarında taşıdığı ağır yük, onun yeteneği, dehası ve hediyesi olduğu kadar, aynı zamanda bir lanet olarak da algılanıyor. Çevresindekiler sürekli ondan yararlanmaya çalışıyor. Pete Seeger, folk festivali için onu kullanırken, Joan Baez onunla yarışıyor. Tek gerçek sevgilisi Sylvie, ondan aşk ve sevgi talep ediyor; Johnny Cash onun gerçek dostu olarak öne çıkarken, Woody Guthrie de akıl hocası rolünü üstleniyor.
Anı Yakalamanın Büyüsü
Dylan’ın 1961-65 yılları arasındaki döneme odaklanarak, ABD’deki politik olayların ışığında (insan hakları, Vietnam Savaşı, Kennedy ve Malcolm X cinayetleri) sanatçının folk şarkıcılığından politik aktiviste dönüşümünü izliyoruz. James Mangold, anı yakalayan ve anlık duyguyu izleyiciye tümüyle geçiren usta bir yönetmen olarak öne çıkıyor. Timothée Chalamet, Edward Norton, Monica Barbaro ve Boyd Holbrook gibi isimler, şarkıları kendileri seslendiriyor. Elle Fanning ise Sylvie karakterinde parlıyor.