Bugün, bir yılın 365 gün olarak kabul edilmesi, insanlık tarihinin en yaygın ve temel takvim düzenidir. Ancak, Dünya’nın tarih boyunca yılda aldığı gün sayısı, bu standarttan oldukça farklı olmuştur. Milyonlarca yıl önce, bir yıl yaklaşık 420 güne kadar uzayabiliyordu. Bu artışın temel nedeni, Dünya’nın Güneş etrafındaki yörüngesinin uzunluğu değil, Dünya’nın kendi dönüş hızındaki değişikliklerdir. Bu durum, gezegenimizin zaman içindeki dönüş hızının zamanla yavaşlamasından kaynaklanmaktadır.
Yani, Dünya, Güneş çevresinde tur attığında, aynı zamanda kendi ekseni etrafındaki dönüşü de yavaşlıyor. Bu yavaşlama, milyonlarca yıl süren yavaş ve kademeli bir süreçtir. Örneğin, dinozorların yaşadığı dönemlerde, bir yıl yaklaşık 372 gün civarındaydı; hatta Dünya’nın ilk oluştuğu zamanlarda bu sayı 500’den fazlaydı. Bu değişimin temel nedeni, Dünya’nın kendi dönüş hızındaki azalmadır. Aynı zamanda, uydumuz Ay da bu süreçte önemli bir rol oynar. Ay, Dünya ile birlikte bir sistem oluşturur ve bu sistemdeki açısal momentum – yani kütle, hız ve mesafenin çarpımı – korunmak zorundadır. Zamanla, Ay Dünya’dan uzaklaştıkça, bu dengeyi sağlamak adına Dünya’nın dönüş hızı yavaşlamalıdır. Bu mekanizmanın temelinde, gelgitlerin oluşturduğu etkiler yatar.
Ay’ın çekim gücü, Dünya’daki okyanuslarda ve kara yüzeyinde gelgit dalgalarını tetikler. Ancak, bu gelgitler tam olarak Ay ile hizalanmadığında, sürtünme ve zaman içinde oluşan küçük gecikmeler ortaya çıkar. Bu gecikmeler, Ay’ın Dünya üzerindeki etkisini arttırır ve Dünya’nın dönüş hızını yavaşlatır. Bu şekilde, Ay’ın uzaklaşmasıyla birlikte Dünya’nın dönüşü de yavaşlamış olur. Bu süreç, gezegenimizin dönüş hızındaki değişikliği anlamamız açısından büyük bir öneme sahiptir.
Geçmişteki dönüş hızını ve bir yıldaki gün sayısını anlamak oldukça zordur. Ancak bilim insanları, fosil ve doğal arşivlere dayanarak bu konuda önemli bilgiler elde etmektedir. Fosillerde bulunan mercanlar, büyüme halkalarındaki günlük ve mevsimsel ritimleri kaydettikleri için, bir yıl içindeki gün sayısını tespit etmede kullanılmaktadır.
1960’larda, Cornell Üniversitesi’nden Profesör John Wells yaptığı çalışmalarla, yaklaşık 380 milyon yıl önce (Devoniyen Dönemi) bir yılın yaklaşık 400 gün sürdüğünü ortaya koymuştur. Sonraki araştırmalar ise, 444 ile 419 milyon yıl arasındaki Silüriyen Dönemi’nde bu sayının 400 ile 420 arasında değiştiğini göstermektedir. Bu nedenle, “420 gün” ifadesi, özellikle bu dönemin en yüksek tahmini olarak kabul edilmektedir. Ancak, bu konuda bilim camiasında tam bir fikir birliği bulunmamaktadır. 2000 yılında Adelaide Üniversitesi’nden Dr. George Williams, 620 milyon yıl önce bir yılın yaklaşık 400 gün sürdüğünü, daha eski dönemlere gittikçe bu sayının 466 ila 514 güne kadar çıkabileceğini öne sürmüştür. Bazı tahminlere göre, yaklaşık 1,4 milyar yıl önce, bir gün yalnızca 18 saat sürüyordu. İlginç olan ise, Dünya’nın dönüş hızının her zaman düzenli bir şekilde yavaşlamadığıdır. Bazı araştırmalar, yaklaşık 2 milyar ile 1 milyar yıl önce, bu yavaşlamanın duraksadığını ve bu dönemde bir yılın yaklaşık 460 gün sürdüğünü öne sürmektedir.
Gelecekte ise, Dünya’nın dönüşü daha da yavaşlayacak ve günler uzayacaktır. Ancak, bu süreç oldukça yavaş gerçekleştiği için, kısa vadede fark edilmesi zordur. Bilim insanları, geçmişte bir yılın toplam gün sayısına dair kesin bilgiler elde etmekte hâlâ zorluk çekmekte olsa da, genel kabul gören görüş, geçmişte günlerin daha kısa olduğu ve dolayısıyla bir yılda daha fazla gün bulunduğudur. “420 gün” ifadesi, özellikle jeolojik zaman diliminde dikkat çeken ve üzerinde en çok tartışılan dönemlerden biri olarak öne çıkar. Sonuç olarak, Dünya’nın dönüş hızındaki bu değişim ve tarihsel farklılıklar, gezegenimizin evrimi ve zaman kavramımızın temel taşlarını oluşturur.