Restoranlarda Bulaşıkların Ardındaki Hikaye
Bir restorana gittiğinizde, çoğumuzun aklından geçmeyen bir soru vardır: “Bulaşıklar nerede yıkanıyor?” veya “Bulaşıkçılar nerede çalışıyor?” Bu sorular genellikle aklımıza gelmez, ta ki Morris Panych’in yazdığı ve Işıl Kasapoğlu’nun sahneye taşıdığı “Bulaşıkçılar” adlı oyunu izleyene kadar. Bu oyun, yakın zamanda prömiyer yaparak tiyatro dünyasında ses getirdi.
Oyun, restoranın altındaki bir bulaşıkhanede geçiyor ve burada üç kadın bulaşıkçı çalışıyor. Hikaye ilerledikçe, dördüncü kadın bulaşıkçı ile tanışıyoruz, ancak onun hikayesi oldukça kısa sürüyor. Aslında mesele kadın ya da erkek olmaları değil; esas mesele sınıf meselesi. Bu oyun, bize aslında en güzel cevabın burada saklı olduğunu gösteriyor: Bizi bize anlatması, aynaya bakabilmemizi sağlıyor.
Güncel Sosyal Mesajlar ve Toplumsal Bilinç
Son zamanlarda sosyal medyada sıkça paylaşılan bir söz var: “Eskiden mi güzeldik, yoksa eskiler mi güzeldi?” Bu soru, belki de yeniden kendi hikayemizi yazma ve doğaya dönerek içimize dönme zamanının geldiğine işaret ediyor. Yanlışa dur demeli, ezilenlerin sesi olmalı ve böylece daha bilinçli bir toplum olma yolunda adımlar atmalıyız.
Üç Kadın ve Susmamayı Öğrenmek
“Bulaşıkçılar” oyunu, zaman zaman susmayı öğrenmiş kadınların hikayesini anlatıyor. Bu üç kadın, görünmeyenleri görünür kılıyor ve absürt mizah ile gerçekliği harmanlayan bu oyun, seyirciyi sistemin kıyısında sıkışmış kadınların hem trajik hem de komik dünyasına doğru bir yolculuğa çıkarıyor.
Oyundaki oyunculuğun inceliği ve az hareketle büyük izler bırakma becerisi dikkat çekiyor. Şebnem Sönmez, usta oyunculuğuyla izleyicilerin büyük beğenisini kazanırken, Özge Özpirinçci ise yaklaşık bir buçuk saat boyunca sergilediği performansla oyunu en üst seviyede tutmayı başarıyor. Günümüz dünyasına ve yukardakilere atılan taşlar, metne ustalıkla yerleştirilmiş ve her atılan taş karşısında alkışlar eksik olmuyor.