Festivalin İlk Günleri ve Belgesel Programları
Festivalin ilk günleri, yüklü bir gündem ve renkli etkinliklerle doluydu. Fransa’nın içten ve özgün sinema anlayışını yansıtan “Bir Gün Gitmek” (Partir un jour) adlı film, bireysel bunalımları varoluşçu sorular eşliğinde, ince detaylarla ve toplumsal eleştirilerle derinlemesine işlerken, biçimiyle yarı müzikal, içeriğiyle ise oldukça gerçekçi bir anlatım sunuyor. Bu yoğun ve renkli başlangıç, festivalin farklı yönlerini ve derinliğini göstermekteydi. Ayrıca Ukrayna savaşı, resmi seçkiler dışında özel bir program çerçevesinde üç belgesel ile ekranlara taşındı. Rus sinemasının boykot edilerek seçkilerden çıkarılması, saldırıya uğrayan Ukrayna’ya destek vermek adına sembolik bir duruş sergilemiş oldu.
Ukrayna savaşını sorgulayan Ukraynalı yönetmen Sergei Loznitsa’nın, 2. Dünya Savaşı öncesi döneme ait adaletsizlikleri anlattığı “İki Savcı” ve “Altın Palmiye” adaylığı, festivalin önemli gündem maddeleri arasında yer aldı. Ayrıca, belge niteliğindeki filmler arasında, Fransız filozof Bernard-Henry Lévy’nin Ukrayna’daki savaşın farklı cephelerinde çektiği görüntülerden oluşan 78 dakikalık “Savaşımız” (Notre guerre) adlı belgesel de öne çıktı. Bu yapım, cephe yakınlarındaki Ukraynalı halkın günlük yaşamını ve Başkan Zelenski ile Beyaz Saray ziyaretlerini de gözler önüne sererek, savaşın çok boyutlu etkilerini yansıtmayı başardı.
Güncel Siyasetin ve Ünlü İsimlerin Katılımı
Gerard Depardieu ve Brigitte Bardot gibi isimler, festivalin politik ve kültürel atmosferinde önemli yer tutuyor. Thierry Frémaux’nun, basın toplantısında yaptığı açıklamalar ve güncel konulara değinmesi, sinema ve politika arasındaki yakın ilişkiyi ortaya koyuyor. Özellikle, Depardieu’nün cinsel taciz suçlamalarıyla ilgili yargı süreci ve aldığı kararlar, medyada geniş yankı uyandırdı. Ertelenen mahkeme kararları ve avukatının açıklamaları, sanatçının hâlâ hukuk sürecinde olduğunu gösteriyor.
Öte yandan, Brigitte Bardot, pazartesi akşamı BFM TV’de yaptığı röportajda, Cannes Festivali’ni sert bir dille eleştirerek, sinemanın izleyiciyi hayallere daldırmak yerine, günümüzdeki sorunlara yeterince değinmediğini dile getirdi. Kendisi, Portekiz’de yeni bir film çekmekte olan Gérard Depardieu’yu açıkça savunurken, feminist hareketlere karşı duruşunu da net bir şekilde ortaya koydu. “Çünkü erkekleri seviyorum” açıklamasıyla, geleneksel ve doğal olanı tercih ettiğini vurguladı. Ayrıca, yeni feministlere karşı duruşunu, “Hayır, erkekleri seviyor olamazlar mı?” sorusuyla pekiştirdi ve sert bir şekilde karşı çıktı.
Yapay Zekâ ve Güncel Konular
Festival, yapay zekâ, sinema politikaları ve uluslararası gelişmeler gibi güncel konuları da kapsamlı şekilde ele almakta. Donald Trump yönetiminin sinema politikaları ve platform filmlerinin Cannes’de yarışma şansı gibi meseleler, ilk günlerden itibaren tartışmalara sahne oldu. Ayrıca, Juliette Binoche ve Robert de Niro gibi ünlü isimlerin katılımıyla gerçekleştirilen basın toplantıları ve açılış törenleri, sinema ve siyasetin iç içe geçtiği bir atmosfer yarattı.
Festivalin jüri başkanı, Oscar ve César ödüllü usta oyuncu Juliette Binoche, özellikle Gazze savaşındaki trajediyi ve savaşın sivil mağdurlarını dile getirerek dikkat çekti. Binoche, Gazze’de yaşanan trajediyi ve genç bir kadın olan Fatima Hassouna’nın, savaş sırasında öldürülmesini hatırlattı. Bu olay, festivaldeki politik ve insani duyarlılığı ortaya koydu. Aynı zamanda, Robert de Niro’nun, Leonardo Di Caprio’dan Altın Palmiye Onur Ödülü’nü alırken, Donald Trump’a karşı yaptığı sert eleştiriler ve demokrasi çağrısı, güncel politik atmosferin sinema ile iç içe geçtiğini göstermekteydi.