Bir sanat eserinde kadın figürü yalnızca bir özne değildir; aynı zamanda anlatıcının kendisidir. Bekleyen, özleyen, düş gören bu figür, hüzünle gülümsemenin birleşiminde sembolleri çoğaltan bir ana idol olarak belirir. Kucağında taşıdığı çocuk ise gelecek ile masumiyetin sesini yankılar; yanındaki çello ise yaşamın ezgilerini fısıldar.
Bu katmanlı anlatıda köpek sadakati, nilüfer saflığı ve kanatlar ise dua, özlem ve hayalin simgeleri olarak öne çıkar. Bazen bir annenin kucağındaki çocuğa sarılışı, kanatların beyaz ışıltısıyla kutsanır ve bu sarılış, bireysel bir anın ötesine geçerek evrensel bir merhamet ve şefkatin anlatısına dönüşür.
Diğer yandan kırmızının coşkusuyla dans eden bir kadın figürüyle karşılaşırız; çiçeklerin patlaması ve rengin taşkınlığı, resmin yüzeyinde adeta bir müzik gibi titreşir. Desenin merkezi noktası “Denize Yolculuk” metaforudur. Yosun kokusu, tuz hissi, martı çığlıkları ve yıldızların ışıltısı ile örülü bu yolculuk, sadece bir deniz kıyısında başlamaz; aynı zamanda insanın iç dünyasına, bilinçaltına, rüyalarına ve özlemlerine açılan bir kapıyı temsil eder.
Kalyoncu’nun tablolarında görülen katmanlı boya dokusu izleyiciye tuvalin arkasında gizli başka bir dünyanın varlığını hissettirir. Bu dünya zamanın lineer akışını reddeder; mitoloji, çocukluk anıları ve kadınlık deneyimini iç içe sarmalayan döngüsel bir akışla gidiş-geliş gösterir. Sonuç olarak her eser, izleyiciyi kendi içsel yolculuğuna davet eder; her figür düşsel katmanların kahramanına dönüşür.
Belki de serginin en derin sırrı, her tuvalin ardında izleyiciye fısıldadığı şu cümlenin yankısında saklıdır: “Kendi denizine doğru yol al.” “Düşsel Katmanlar / Denize Yolculuk”, 25 Ekim 2025’e kadar Ankara’daki Valör Sanat Galerisi’nde görülebilir.