Göbeklitepe’de Bulunan Güneş Takvimi Üzerine Açıklamalar
Şanlıurfa’nın Haliliye ilçesinde yer alan ve tarihi öneme sahip Göbeklitepe’de, yeni bir güneş takvimi bulundu. Göbeklitepe ve Karahantepe Kazı Başkanı Prof. Dr. Necmi Karul, bu önemli buluntu ile ilgili gazetemize açıklamalarda bulundu. Karul, söz konusu buluntunun detaylarını aktarırken, önemli noktalara değindi.
Karul, yazar Martin Sweatman’ın ortaya attığı iddialara karşı çıkarak, “Sweatman, gerçekliği doğrulanmamış bir kozmik çarpışmadan bahsediyor. Ancak, P43 adını verdiğimiz dikilitaşın bulunduğu D yapısının, bu sözde çarpışmadan yaklaşık bin yıl sonra tarihlendiğini belirtmek önemlidir. Başka bir deyişle, Göbeklitepe’den bilinen en eski tarihler, söylenenlerin aksine Genç Dryas döneminin sonuna işaret etmektedir.” dedi.
Prof. Dr. Karul, ayrıca Göbeklitepe’deki yapıların bir çatısı olduğuna dair şüphe duymadıklarını ve bu nedenle bu yapıları gökyüzünün izlendiği mekanlar olarak değerlendiremeyeceklerini belirtti.
Kendi Kurgusuna Göre Seçmiş
Karul, Sweatman’ın bugüne kadar Göbeklitepe ve bölgedeki diğer çağdaş yerleşimlerden, kendi kurgusuna uygun öğeleri seçerek bir anlatı geliştirdiğini ifade etti. “Göz ardı ettiği figürler ve özellikle P43 üzerindeki detaylar, onun bilimsel titizlikten ne kadar uzak olduğunu gözler önüne seriyor.” diyerek eleştirilerini sürdürdü.
Karul, özetle, “Eski Mısır, Arap ve Yunan bilginlerinin tarif ettiği göksel takım yıldızların, tarih öncesi toplumlar tarafından tanınmış olmasını beklemek yanıltıcıdır. Ayrıca, takvim kavramı, zamanı doğrusal olarak algılayan yazılı kültürlere özgüdür; oysa tarih öncesi toplumların zaman anlayışı döngüsel bir yapıya sahiptir.” şeklinde konuştu.
Takvimlerin, zamanı ileri veya geri hesaplama anlayışının bir ürünü olduğunu vurgulayan Karul, “Ticari ve ekonomik bir boyutu olan takvimler, ilk yerleşik toplumlar için gerekli değildi. Nitekim, makalede bahsedilen Göbeklitepe, Karahantepe veya Sayburç’taki betimlemeler, karmaşık bir toplumsal yapıyı çok iyi yansıtmakta. Bu toplumların doğa ile iç içeliği, mitolojik hikâyelere dönüştürülerek dikilitaşların üzerine aktarılmıştır.” ifadelerini kullandı.
Son olarak, Karul, dönemin sanatçıları ve hikâye anlatıcılarının, yerleşik yaşam ile birlikte ortaya çıkan yeni sosyal düzende, toplumu bir arada tutan anlatılarını oluşturmaları gerektiğini belirtti.