Güller (The Roses), birbirini yoğun bir şekilde seven, ama sonrasında aynı yoğunlukta nefret eden iki kişinin öyküsünü merkezine alır. Bu çiftin hikâyesi, aşkın ve ilişkinin emek istediğini, sevginin gösterilmesi gerektiğini hatırlatan pek çok klasik durumu içerir: en sevdiğimiz insana duygularımızı ifade etmenin zorluğu ve bazen bunu sağlayamamanın yaratığı boşluklar.
Bu kara komedi, iki önemli oyuncu-yonetmenin katkısıyla yeniden şekillenir. Danny DeVito, Michael Douglas ve Kathleen Turner’ın katkılarıyla sinemaya kazandırılan Güllerin Savaşı (1989) gibi bir zeminden yükselen bu yeni çalışma, Warren Adler’in romanından uyarlanmış bir senaryoyu Tony McNamara’nın kaleminden güncel bir çerçeveye taşır. Olivia Colman ve Benedict Cumberbatch’in başrolde olduğu bu proje, İngiliz sinemasının önde gelen isimlerini bir araya getirir.
İkilinin tanışması adeta yıldırım hızıyla gerçekleşir; aralarındaki ilişki, rekabet ve evlilik savaşa dönüşür. Theo mimarlık alanında yetkin, Ivy ise başarılı bir şeftir. Evliliklerinin California’da ideal bir yaşam sürerken, Theo işinden ayrılır ve Ivy kariyerinde yükselmeye devam eder. Zamanla evin geliri Ivy’nin kontrolüne girer ve bu süreç, dostların silah tutkusu, mutsuz evlilikler ve kültürel engellerin onları bunaltmasıyla birleşince, ev adeta savaş sahasına dönüşür.
Roach, boşanmaktan çok evliliklerini sürdürmenin zorluklarını ve modern toplumun bu konuda nasıl bir baskı oluşturduğunu vurgular. Evlilik ve aile dinamikleri üzerinde duran yapımda iletişim, özür dileme, teşekkür etme ve ilerlemenin ne kadar kritik olduğuna dikkat çekilir. Kişisel memnuniyet yerine toplumun övgüsüne odaklanmanın etkileri, filmin iğneleyici diyaloglarında belirginleşir. “Happy Together” şarkısıyla başlayan ve aynı şarkıyla biten bu film, komik bir biçimde çağdaş insanın yapısını yorumlar.
Öteki rollerde Andy Samberg, Kate McKinnon ve Allison Janney ile Sunita Mani gibi isimler öne çıkar. Colman ve Cumberbatch, aynı zamanda filmin yapımcıları olarak da sahnede yer alır.
ŞIDDETİN SARMALINDA adlı bölüm, 1990’ların sonunda dünya ile ilgili endişelerimizin günümüze uzanan ipuçlarını taşır. Yönetmen Darren Aronofsky’nin bakış açısı, 1998’de çektiği Pi’den başlayıp, Suçüstü ile dönüştüğü bu yeni dönemin içinde bulunduğu sosyolojik ve sinematografik bağları kurar. New York’un East Village’ında geçen hikâye, Hank adlı eski bir beyzbolcunun hayatının değişimini ve Bud adında bir kedinin peşine düşen macerasını konu alır.
Rütin bir soygun-drama olarak başlayan öykü, aksiyon ve kara mizahın iç içe geçtiği bir yapı sunar. Hank’in annesini arayarak devam eden ilişkisi, Londra’ya giden punk komşusu Russ ile birlikte mahalleye giren tehlikeler, Rus mafyası, yozlaşmış polisler ve 4 milyon dolarlık bir hazine etrafında döner. Bu koşullarda genç adam hayatta kalmak için mücadele eder.
Kullanılan müzik İngiliz rock grubu Idles’a aittir. Oyuncu kadrosunda Austin Butler, Zoe Kravitz, Regina King, Liev Schreiber, Vincent d’Onofrio ve Mitch Michael gibi isimler yer alır. Aronofsky, Suçüstü ile 1990’lara ve East Village’a saygıda bulunur; bu saygı, Martin Scorsese’nin Saatler Sonrası filmine olan gönderimlerle zenginleşir.