“Cumhuriyetin 100. Yıl Dönümü” kutlamaları kapsamında Türk resim sanatının öncü isimlerinin sergilerini sanatseverlerle buluşturan Tünel Metro Han, Gülseren Südor’un 60 yıllık sanat serüvenini konu alan “Gülseren Südor: Zamanlar ve Katmanlar Arasında” adlı retrospektif sergiye de ev sahipliği yaptı.
“Zamanlar ve Katmanlar Arasında” sergisi ile sanat yolculuğunun evrelerini ve kadın olmanın değişen rollerini ele alan sanatçı Gülseren Südor ile bir araya geldik.
Röportaj: Ezgi Aydoğanoğlu
“Zamanlar ve Katmanlar Arasında” seçkinizle Türk resim sanatının öncü kadın sanatçılarının yer aldığı bir projede bulunmak sizin için ne ifade diyor?
İBB’nin sponsorluğunda Tünel Metro Han’da, Telga Südor Mendi’nin küratörlüğünde düzenlenen “Zamanlar ve Katmanlar” isimli sergimin, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına geldiğimiz günlerinde açılmış olması da son derece önemsediğim bir olgu iken diğer yandan Cumhuriyet’in kazanımlarının ilkelerine sonuna kadar yürekten bağlı bir Cumhuriyet Kadını olarak kendimi, ‘’Aslında galiba ben tam tamına 60 yıldır bu sergiye hazırlanıyordum. Doğrusu ben şanslıydım’’ derken buluyorum. Yaşarken böyle bir sergisinin açılışını görmek her sanatçıya nasip olmayabilir.
Retrospektif bir sergi sundunuz. Kapsamı yedi tarihsel döneme ayrılan eserler arasındayken bu ayrımları duygu ve düşünce süreçlerinize göre şekillendirdiğiniz hissi cereyan ediyor. Bir de sizden dinlemek isteriz, yedi dönemin adı nasıl kondu?
Ülkemin, dünyanın ve hatta çağımın sosyo-politik durum ve hallerine duyarlı olması gereken her sanatçı gibi bizzat kendi yaşamımda olan veya etkisinde kaldığım her türlü olay ve yaşanmışlıkları konu edinen, fantastik biçeme döndüren konularının başrolünde çoğu kez kadın figürünü etkin biçimde kullanan bir ressamım.
Benim 1963 lise yıllarından bu yana olan, kendi kişisel katmanlarımı araştırarak yarattığım yapıtlarımın, sanatsal yolculuğumun bir bölümü sergide yer aldı. Şimdiye kadar ürettiklerimin ancak yüzde 13’ünü sergileme olanağı bulduk. Sanatımın dönemlerine göre bir ayrıştırmaya gittik.
Görme fırsatı yakalayamamış sanatseverler için çalışmalarınızın kapsamını detaylandırabilir misiniz?
Bugüne ulaşan ilk tablom 1963’te yaptığım bir Atatürk resmi ile sanat yaşamım başlıyor diyebilirim. 1970 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi B: Rahmi Eyüboğlu Atölyesi’ni bitirdiğim yıl eşim ressam Teoman Südor ile İtalya’ya gittik. Bir yıl kızım Telga Südor Mendi’nin doğduğu Perugia’da, daha sonra da sanat tarihi ve resim eğitimi almak için Roma’da yaşadık. 1974 yılında ülkeye döndüğümüzde bir eş, bir anne ve bir öğretmen olarak bu süreçte kendi benliğimi, bilinçaltımı katmanlar halinde soyarak ülkemdeki sorunlarla baş etmeye çalışırken, 1976 yılında ilk sergimi açıp erkek egemen ve düşünen görsel sanat dünyasındaki insanlara rağmen sanatçı olabilmek, ilerleyebilmek sonuçta sanat dünyasında yer alabilmek için ülke sanat hayatına katıldım. Uzun yıllar kendimi, kendime özgü kılacağım resim anlayışını bulma yolunda hiç duraksamadan çalıştım.
Çok genç yaşımdan itibaren resim sanatını kendime meslek edinmişken; o gün bu gündür dokuzu yurt dışında olmak üzere 70’in üzerinde sergi açtım. Beş kıtada karma sergi, fuar, sempozyum, bienallere katılarak eserlerim birçok yabancı koleksiyoner ve müzelerde bulunuyor. “Temel Tasarım” isimli eğitim kitabım defalarca basıldı. Aynı zaman uzun yıllar eğitimin her dalında hocalık yapan bir kadın sanatçıyım.
Son serginizin küratörlüğü kızınız Telga Südor Mendi’ye emanetti. Bu iş birliğine dair hisleriniz neler?
Sergi mekânı ile benim ve eserlerimin bir araya gelmesi, kızım Telga Südor Mendi’nin mekâna ilk görüşte aşk gibi oluşan görsel ve duygusal bağı ile gönülden algıladığı bağ ile başladı. Kendisi ile çalışmak benim için ayrı bir keyif oldu. Benim sanatçı kimliğimi, üretim süreçlerime en yakından tanık olan birinin serginin küratörlüğünü yapması ayrıca benim için büyük bir konfor ve kolaylık oldu.
Sergiyle birlikte “Gülseren Südor Retrospektif 1963-2023” kitabınız da meraklılarıyla buluştu. Sergiyle birbirini tamamlayan bu kitabın hikâyesini sorsak ne dersiniz?
Evet, Retrospektif sergim için pandemi öncesinden hazırlanmaya başlanan, Farmatek İlaç Sanayi ve Ticaret A.Ş sahip ve yöneticileri, sanat banisi Seyhan ve Hakan Yıldırım’ın sponsoru olduğu, 2023’ün son günlerinde baskıdan çıkan ve raflarda yerini alan “Gülseren Südor Retrospektif 1963-2023” isimli, büyük bir emek ve araştırma sonucu ortaya çıkan, editöryel çalışmalarını Prof. Dr. Nükhet Güz ve Telga Mendi’nin, grafik düzenini de Japonya’dan Türkiye’ye yetişerek çalışan İbrahim İlter’in, metinleri İngilizce’ye büyük bir itina ile çeviren Safa Adakul’un yaptığı 436 sayfalık, beni onurlandıran kitabım çıktı.
Sıklıkla ele aldığınız kadın olma ve dönüşen kadınlık rolleri temalarını işlerken özellikle odaklandığınız, zihninizde şekillenen ana fikir ne oluyor?
Ana fikir olarak, kadını tek olarak yahut çoğul kompozisyon içinde yapıtımda kullanmak üzere kurgusuna geçmeden; mutlaka kadınlar ile ilgili olumlu veya olumsuz beni etkileyen, tetikleyen bir olgudan yola çıkarım.
Sanatın kişisel anlam dünyanızdaki konumu nedir?
Sanatın her sanatçı için anlamı; bir yaşam biçimi olmasıdır. Eğer yaşamı içinde bir-iki saatlik hafta sonu uğraşı gibi görüyor ise zaten bu yola çıkmaması gerekir. Sanatını yaşamının merkezine koyup olmazsa olmazı oldurtmalıdır. Benim için her gün düşünerek üretime dönük bilgi, görgü ve bir tür antrenman niteliğinde çalışılması gerekir.
Entelektüel perspektiften donanımlı, sanatçı bir aile serüveniniz mevcut. Sanat ile bireysel ilişkileriniz birbirini nasıl etkiliyor?
Ailemizin çoğu bireyinin sanatçı olması, yani aile boyu sanat üretiyor olmamız bizleri sanki hiç bitmeyecekmiş gibi besleyen bir pınar. Ve de umarım bu böyle uzun yıllar sürer.
Bir sanatçının özgün teknik ve dokunuşlara ulaşabilmesindeki süreç nasıl işliyor?
Sanatçı olma yolunu seçen herkes bilmeli ki bu süreç çok uzun yıllarını alacaktır. Ve şu son günlerde açtığım, 60 yılımı kapsayan sergimde açık seçik olarak gördüm ki benim de epey zamanımı almış.
Sanat yaşantınızda üretim motivasyonunuzu neler tetikler?
Benim bir resme başlamamın ardında; gördüğüm bir film karesi, bir figür, bir doğa parçası, bir şiir bir romandan detay yani yaşamın içinde yaşanan, görülen, ısıtılan her şey, her türlü sanattan alınan cımbızladığım tatlar var diyebilirim.