İdea’nın perde arkasında saklanan gerçeklikle oyun oynayan bir dünyaya bakarken, dünyaya ilişkin bakışımızı sarsan bir diyalog akıyor. Yazar-ressam-senaryist ve yönetmen Tayfun Pirselimoğlu’nun son filmi, “aşırılıklarda telef olmak” dercesine dünyayı çarpıtmadan, tam tersine onun uç noktasını yakalayan bir bakış sunuyor.
TUHAF ZAMANLARIN ANLATILARI Pirselimoğlu, “tuhaf zamanlar”ın kendine özgü olgularını ve olaylarını, eserlerine taşıyarak romanlarına, tuvallerine ve beyaz perdeye ışık tutar. Güncel bir külliyat olarak Dayım, Hiçbiryerde, Rıza, Pus, Saç, Ben O Değilim, Yol Kenarı, Kerr ve son olarak İdea’ya baktığımızda, sinemasının temel karakteristiğinin aynı kaldığını görürüz: Gerçeğin, kurgunun bile sınırını zorlayan bir dünyada, sıradan insanların hayatları ölüm, vicdan, ötekileşme, yalnızlık ve kimlik temalarıyla örülür. Bu mekânlar puslu, izbe ve soğuk bir ambiyansla şekillenir; zaman bu atmosfere uygun olarak silikleşir.
DÖNÜŞME HİKÂYESİ Şehrin uzağında, bir iş insanının gözetimindeki boş bir villada bekçilik yapan Kemal’in yolculuğu, otobüste kapaklarında “İdea” yazılı bir kitabı incelerken açıklanmayan bir suça sürüklenmesini ve sonunda gizli bir örgütün liderine dönüşmesini izler. Devletin karanlık mekânlarında, fedailerin sorguları arasında geçen bu süreç, yaşananlardan geriye pek bir şey kalmayacağını hissettirir. Ancak Pirselimoğlu’nun yaratıcı yaklaşımı, hiper-gerçek bir evrende başkalarının bakışında kendi gerçekliğini bulmayı mümkün kılar.
İdea, Pirselimoğlu’nun beklentileri doğrultusunda distopik, politik ve alegorik bir anlatının görsel şiir olarak tezahürü olmaya devam eder. “Dokunma, işitme, konuşma; yanarsın” uyarısı, izleyiciyi hem estetik bir deneyimle hem de sorgulama yönünde cesur bir adım atmaya çağırır. Film, ekip katılımlı gösterim ve söyleşiyle birlikte 7 Aralık günü saat 16.30’da Ankara Büyülü Fener Kızılay’da sinemaseverlerle buluşacak.
ANLAŞILMAZ HACİM İÇİNDE YAŞAMAK Atlas Sineması’ndaki ekip katılımlı söyleşide Pirselimoğlu, mevcut durumun “anlaşılmaz hacim içinde yaşamak” olduğunu dile getirir. Şöyle der: “Bu kadar saçma ve anlaşılmaz bir hacimde yaşıyoruz ve bu durum bizi yuvarlatıp duruyor. Anlamlandırmak için bir mana bulmak giderek zorlaşıyor; hakikat ve gerçek kavramlarının tanımlanması artık elimizden çıkmış gibi görünüyor. Bu şaşkınlığı paylaşmak, beni daha da çok motive ediyor; çünkü akıl dışı pek çok şeyi aynı anda deneyimliyoruz ve bu, günümüzün normali haline geldi.”












