İstanbul Tiyatro Festivali, dünyaca ünlü Scapino Ballet Rotterdam’ın etkileyici yapıtı “Katedral” ile açılışını yaptı; Arvo Pärt’in müziği bu deneyimi daha da derinleştirdi. Koreograf Marcos Moreau ile Astrid van Leeuwen arasında geçen söyleşi, konfor ve estetik arasındaki ilişkiye dair çarpıcı ifadeler içeriyor: İzleyicinin, dünyaya dair konumunu sorgulayacağı bir sahne hayal ediyorum; güzellik peşinde değil, anlam arayışında bir yolculuk bu seyirlik. Ayrıca din, evren, sanat ve dijital çağ gibi temaslar, sanatın yönünü belirleyen kilit alanlar olarak öne çıkıyor. Bu eserin imgelerinden doğan deneyim, ezgisel değil fakat düşündüren bir atmosfer sunuyor: Bir Pieta, bir meteor, bir astronot… Bunlar sahnede görünen öğeler; gerçekte ise bir yolculuk, bir rüya gibi ve uyanınca her şeyin aynı anda hâlâ önemli ve olmadığını hatırlatıyor.

Festivalin hızlı temposu, yerli ve yabancı topluluklarla aynı anda ilerliyor. Baro D’Evel adlı Katalan topluluğu, Avignon Tiyatro Festivali’nde dikkat çekmiş bir ekip olarak sahnede “Biz Kimiz?” sorusunu sahneye taşıyor. Ekipte Camille Decourrtye ve Blai Mateu Trias’ın kaleminden doğan bu çalışma, doğaçlama unsurlarını sıkça kullanıyor ve oyunun başlangıcından itibaren seyirciyle kurulan diyalog, “biz kimiz?” sorusunun cevap arayışını yönlendiriyor. Sahnedeki dinamik enerji, metnin sonunda adeta bir manifesto niteliği taşıyan ifadelerle seyirciye yöneltiliyor: “Dışarıyı ayakta tutan içerisi… Biz kimiz?” bu sorunun cevaplarına dair kısa bir vurgu olarak öne çıkıyor.

HAMLET SAHNEDE Down sendromlu sekiz oyuncunun katılımıyla sahnelenen Hamlet, festivalin heyecanla beklenen yapımlarından biri olarak öne çıktı. Peru yapımı Teatro La Plaza’nın Chela de Ferrari tarafından uyarlanan bu eser, Shakespeare’in klasik metnini yapıbozum tekniğiyle yeniden yorumluyor. Yönetmen, oyuncuların sahnede soyut varoluşsal sorunları deneyimleyerek yaşamaları üzerinden ilerleyen bir yaklaşımı benimsiyor; seyirciye, kimleri görmeye izin verildiğini ve olmanın ne anlama geldiğini sorgulattırıyor. Hamlet’in temel sorusu “olmak ya da olmamak” bu durumda oyuncuların kendi yaşam mücadeleleriyle sahnede somutlaşıyor; bir yandan gerçeklik ile kurmaca arasındaki sınırlar, diğer yandan toplumsal algılarla bireyler arasındaki gerilimler, sahneden seyirciye yansıyor. Bu uyarlama, sahnede yer alan her karakterin kendi kusur ve eksikliğiyle yüzleşmesini, görme, duyma ve ifade etme biçimlerini yeniden tanımlamasını teşvik ediyor. Seyirciler de bu süreçte kendiyle yüzleşme deneyimi yaşarken, performansın üçüncü katmanı olarak izleyiciyle kurulan etkileşim derinleşiyor. Görmeme ve ötekileştirme gibi temalar, bu Hamlet’te kusurların estetik bir dil olarak kullanıldığı bir anlatımla gün yüzüne çıkıyor.













