Bir dizeyle başlıyor bu anlatı; mahkeme tutanağına dönüştürülmüş sahnelerle ilerleyen, her bölümün başında bir yer adıyla açılan bir yolculuk. Kötülüğün soyut olmadığını, coğrafyası, tarihi ve tanıklarıyla karşımıza çıktığını gösteren metin, sadece olayları aktarmakla kalmıyor; savunmasız insanların üzerinde kurulan sistemli şiddeti açığa çıkarıyor.

Hale Tenger, “Nezih Ölüm Gardiyanları: Bosna Hersek” adlı önsözün taşıdığı duygu, kitabın dilini belirliyor: Ajitasyon yok, kayıtlar tarafsız bir dille tutuluyor; fakat bu soğuk kayıt da duygudan yoksun değil. Sömürge döneminde kauçuk kotası için insanların ellerinin kesilmesini hatırlatan görseller, ana hatlarıyla bir ağıt gibi sırıtmadan anlatılıyor. Annelerin ve babaların kayıplarıyla dokunan bu anlatı, sadece bir olayın aktarımı değil, bir belleğin canlı sesidir.

İsveç’te Adalen grevi ve oradaki ölüm vakalarının anlatılması, işçi sınıfının kimliğinin ve acısının birer taşla yazılmış gibi hatırlanmasıyla ilerliyor. Grev kırıcıların getirilmesiyle yükselen çatışma ve ardından gelen ölümler, sadece ekonomik çatışmanın değil, beden üzerinden kurulmuş iktidarın da ifadesi olarak okunuyor. Yazar, bu noktada bakış açısını kurbanı nesneleştirmek yerine, kurbanı özne olarak konumlandırmaya çalışıyor; böylece okuyucu da onların hayatlarını adeta yüzleşerek duyumsuyor.
1929 Aba Kadınlar Ayaklanması’nda İngiliz sömürge yönetiminin dahi haraç talep etmesi gibi anlar, kadının direnişinin sadece ekonomik değil, bedenin siyasi simgesi olduğuna işaret ediyor. Kadınlar kol kola binaları kuşatırken, baskıya karşı direnişin ana gücünün kelimelerin ötesinde bir varlık olarak yükseldiğini görüyoruz. Bu yaklaşım, kitabın diyalog kurduğu dünyada, sadece erkek ordularının ya da yönetenlerin hatırına kurulu bir düzen olmadığını, her toplumsal katmanda şiddetin nasıl yeniden üretildiğini gösteriyor.
1930’ların başında Simmele bölgesinde Süryanilere karşı yürütülen katliamlar, uçakların çektiği fotoğraflarla destanlaştırmadan, hayatta kalan ailenin dimdik bakışıyla birlikte hatıraya alınır. Aynı sayfalarda yer alan Kristal Gece betimlemesi, Yahudilerin sokağa dökülüp yürütülmesi ve sinagogların yakılması gibi olayları, bir şiirle armonize eden bir anlatı kuruyor. Şiir ile düzyazı yan yana duruyor; böylece duygu ve akıl, tarih ve ağıt birbirini kesintisiz biçimde destekliyor. Bu biçimsel seçim, okuyucunun yalnızca bilgi edinmesini değil, duyguyla düşünmesini de sağlıyor.

Türkiye bölümünde olaylar, dışarıdan bakılan bir dışlanmışlık olarak değil, “biz”in içinden yaşanan bir gerçeğin parçası olarak sunuluyor. 12 Eylül, Kahramanmaraş ve Sivas üzerinden yürüyen karanlık zincir, devlet ve toplumun ortak karanlığını aktarıyor. Yazar, bu kısımlarda milliyetçi bir uzaklık yerine, içerden yapılmış bir hesaplaşma dili kullanıyor; böylece okur, brutalitenin kimlere ve nasıl sirayet ettiğini kendi deneyimiyle hissediyor.
Bir yandan fotoğrafların, belgelerin ve şiirlerin bir arada kullanılması, bu kitabın yalnızca bir inceleme olmadığını gösteriyor. Bunlar, “kayıt altına alınmış acıların” somut kanıtları olarak işlev görüyor ve bellekle hesaplaşmanın araçları haline geliyor. Hale Tenger’in kavanozlu görüntülerle yaptığı iş, bu kitabın biçimini bir anı arşivine dönüştürüyor; her kapak açıldığında, yaşamın kırıntıları yeniden hatırlanıyor ve inkâr edilmesi zor bir gerçeklikle yüzleşiliyor.
Çünkü bugün de çatışmalar durmuyor; savaşlar haber akışlarıyla aynı hızda karşımıza çıkıyor ve günlük dil, sayılarla ölçülen acılara dönüştürüyor. Yazar, bu dilin yeniden inşa edilmesini, insanı adeta yüzüyle, ismiyle yeniden görmek gerektiğini savunuyor. Masumiyet kavramını, yalnızca teknik bir hukuki terim olarak değil, “başkasının yaşam hakkını tanımak” olarak ele alıyor ve bu farkındalıkla, hatanın tekrarlanmaması için gerekli vicdani eşikler üzerinde duruyor. Bu yüzden eser, zararın yok sayılmaması, belleklerin canlı tutulması gerektiğini hatırlatıyor.
Bu yüzyıl bize gösterdi ki barbarlık anonim değildir; failinin, tanığının ve belleğinin varlığı kesindir. Bizler, bu mirası taşımakla yükümlüyüz; çünkü bu miras, kimsenin elini kirletmeden sürdürülemez.













