Megalopolis: Francis Ford Coppola’nın Yeni Epik Draması
Baba, Kıyamet ve Dracula gibi kült yapımların arkasındaki dahi yönetmen Francis Ford Coppola’nın merakla beklenen eseri “Megalopolis”, Cannes Film Festivali’nde yarışma bölümünde prömiyer yaptı. Coppola, bu projeyi 40 yıldır hayal ediyor ve sonunda mal varlığının bir kısmını ipotek ederek 120 milyon dolara hayata geçirdi. Yönetmenin daha önce Cannes’da The Conversation (Konuşma/1974) ve Kıyamet (1979) gibi eserleriyle büyük ödül Altın Palmiye’yi kazanmış olması, bu film için beklentileri artırıyor.
Coppola, “Megalopolis’in tohumları çocukluğumda atıldı. H.G. Wells’in romanından Alexander Korda’nın uyarladığı Things to Come (Dünyamızın Geleceği/1936), gelecekte dünyanın yeniden inşasını anlatıyor ve beni derinden etkiledi. M.Ö. 63’teki Catilina olayı da benim için önemli. Konsül Catilina, Roma’da gücü ele geçirmek istiyordu ve politik çatışmaların sonucunda Roma’nın yıkılmasını savunuyordu. Onun en büyük düşmanı ise Cicero’ydu” diyerek, projesinin köklerini paylaşıyor. 1980’lerden bu yana üzerinde çalıştığı bu projeyi, sonunda 2024’te gerçekleştirebilmeyi başardı.
Film, 21. yüzyıldaki Yeni Roma’da (ekonomik, sosyal ve tarihi boyutta dünyanın süper gücünü temsil eden New York) her şeyin değişmesi gerektiğini vurguluyor. Zamanı durdurabilen, hırslı ve yetenekli mimar Cesar Catilina, Yeni Roma’yı insanların mutlulukla yaşadığı, eğitim aldığı ve açlık çekmediği bir düşler kentine dönüştürmeyi arzuluyor. Ancak, yozlaşmış ve aşırı tutucu belediye başkanı Franklyn Cicero, onun karşısında duruyor. Başkanın sosyetik kızı Julia, Catilina’nın yanında çalışmaya başlar ve zamanla ona aşık olur. Julia, babası Cicero ile kocası Catilina’nın gelecek vizyonları arasında kalır.
Yıldızlar Geçidi
Cicero, kenti dev bir kumarhaneye dönüştürmeyi hedeflerken, Catilina ise Yeni Roma’yı herkesin hayallerinin gerçekleşebileceği bir kent haline getirmek için mücadele eder. Antik Roma’nın görkemi ve zenginliği ile dolu yeni ABD’nin başkenti Yeni Roma, politik çekişmeler, trajediler, aile çatışmaları, ihanetler ve aşk öyküleriyle dolup taşıyor. Coppola, “Tek amacım, yüreğimden gelen bir film yapmak ve gerçek aşk üzerine bir hikaye anlatmaktı. İnsan yaşamının tüm boyutlarında aşk, karmaşık ve kristal bir duygudur. Yerküre tehlike içinde ve insan ırkı intihar etmekten kaçınmıyor” diyerek, filmine olan tutkusunu ifade ediyor. Nisan ayında eşi Eleanor’u kaybeden Coppola, Megalopolis’i adeta ona bir aşk mektubu olarak görüyor.
Megalopolis, Coppola’nın dram, aşk, fantastik, bilim kurgu ve epik türlerini harmanladığı bir yapım. Görsel tasarımı, canlı dev heykelleri, göz kamaştırıcı ışıkları ve su hareketlerini izleyiciyi sürekli değişen bir dünyanın içine çekiyor. İlk jenerikte Coppola, bunun bir masal olduğunu belirtir. Amerika’nın etik değerlerinin ne hale geldiğini, bireyselliğin zorbalığı ve vahşi kapitalizmin etkisiyle insanlığın duyarlılığını yitirdiği sorusunu ortaya atar. Film, Amerikan tarihinin önemli kesitlerinden (Soğuk Savaş, 11 Eylül) örneklerle bu durumu anlatıyor.
Coppola, “Rousseau, Voltaire, Dickens, Pirandello, Spinoza, Shakespeare, Platon, Euripides, Kubrick, Bergman, Visconti, Goethe, Tolstoy, Hitchcock olmasaydı Megalopolis’i gerçekleştiremezdim” diyerek, filmdeki derinliği vurguluyor. Film, korkulacak, acı çekilecek, mutsuzluk dolu ve adaletsiz bir dünya mı, yoksa uzun ömürlü, adaletli, mutlu ve eşit bir dünya mı sorusunu soruyor.
Yıldız oyuncu kadrosunda Adam Driver, Giancarlo Esposito, Nathalie Emmanuel, Aubrey Plaza, Jon Voight, Dustin Hoffman, Shia LaBeouf, Laurence Fishburne, Jason Schwartzman ve Talia Shire yer alıyor.