Robert Eggers’ın Yeniden Yorumladığı Nosferatu
Kült korku klasiği Nosferatu, 102 yıl aradan sonra, The Lighthouse, Cadı ve Kuzeyli filmlerinin yönetmeni Robert Eggers tarafından yeniden sinemaya uyarlandı. Eggers, sinematik eserlerinde baskıcı erkek hegemonyasına ve toksik erkekliğe karşı baş kaldıran güçlü kadın karakterlerine odaklanıyor. Cadı (2015) filminde, püriten ailesinin baskısı altında ezilen Thomasin’in özgürlük arayışı için kara büyüyü seçişini, The Lighthouse (2019) filminde canavar deniz kızının hem saldırganlığını hem de duygusal derinliğini, Kuzeyli (2022) filminde ise kraliçe Gudrun’un kocasıyla olan çatışmasından sonra kayınbiraderiyle yeni bir aile kurma serüvenini olağanüstü bir görsellikle işlemiştir.
F.W. Murnau’nun 1922 tarihli Nosferatu’suna derin bir hayranlık duyan Eggers, yeniden çevrimi sırasında orijinal filmin karakter isimlerinden görsel anlatımına kadar birçok unsuru titizlikle korumuştur. ŞAŞIRTICI BENZERLİK… Sessiz sinema döneminin başyapıtlarından biri olan Nosferatu, Bram Stoker’ın Dracula’sının yasal olmayan bir uyarlaması olarak karşımıza çıkıyor. İki eser arasındaki benzerlikler oldukça çarpıcıdır. Tod Browning’in 1939 tarihli Dracula uyarlamasından 9 yıl önce yapılan Nosferatu, sinema tarihinin ilk vampir filmi olmasının yanı sıra, Alman dışavurumcu sinemanın da en iyi örneklerinden biridir. Prana Film’in kurucuları Abin Grau ile Enrico Dieckmann, Dracula’nın telif haklarını satın alamayınca, Bram Stoker’ın romanını gizlice filme çekme yoluna gitmişlerdir. Viktorya dönemi İngiltere’sinde geçen bu eser, Almanya’ya uyarlanmış ve romanın tüm karakterlerinin isimleri değiştirilmiştir. Kont Dracula, Kont Orlok; genç noter Jonathan Harker, Thomas Hutter; nişanlısı Mina, Ellen; Dracula’nın sadık uşağı Renfield ise Knock olmuştur. Eggers, Nosferatu’yu doğrudan Kont Dracula’dan, Transilvanyalı Vlad’dan esinlenerek yeniden yorumlamıştır.
19. Yüzyılda Almanya
Eggers, Dracula mitinin köklerine geri dönerek, ilk Nosferatu ve Werner Herzog’un (1979) yeniden çevriminden farklı olarak, Ellen karakterini güçlü, özgür ve bağımsız bir birey olarak yansıtmaktadır. 19. yüzyılda Almanya’da geçen öyküde, noter Hutter, olayları önceden görebilen karısı Ellen’ı geride bırakarak Kont Orlok’a malikane satmak üzere yola çıkar. Orlok, Ellen’ın fotoğrafını gördüğünde ona sahip olma arzusuyla yanıp tutuşur. Bu noktada Ellen, kocasını kurtarmak için kendisini Orlok’a sunarak, kurban değil, kurtarıcı rolüne bürünür. Yaşamını, bedenini ve cinselliğini kontrol altına almak için Orlok’un sürekli baskılarından kurtulması gerekmektedir. Murnau’nun klasiğine saygı gösteren Eggers, aynı zamanda Nosferatu mitolojisine modern bir bakış açısı getirir. Kendini feda eden Ellen, varoluşunun kahramanına dönüşür. Eggers, özgün ve farklı bir anlatımla izleyiciyi gotik karabasanın derinliklerine çekerken, görüntü yönetmeni Jarin Blachke’nin şiirsel ve ürkütücü kadrajları, Robin Carolan’ın etkileyici müziği, yapım tasarımı, kostümler ve görsel efektler büyük bir etki yaratmaktadır. Ellen karakterinde Vanessa Paradis ile Johnny Depp’in kızı Lily-Rose Depp, Orlok rolünde ise Bill Skarsgard dikkat çekiyor. Ayrıca, Nicholas Hoult, Willem Dafoe, Aaron Taylor-Johnson ve Emma Corin gibi isimler de yan karakterlerde performans sergilemektedir. Nosferatu, dün sinema salonlarında gösterime girdi.
Yaşamdan Kalan Nedir?
Yeni Hollywood akımının öncülerinden olan Paul Schrader, Taksi Şoförü ve Öfkeli Boğa gibi klasiklerin senaristi ve Amerikan Jigolo ile Mishima’nın yönetmeni olarak sinema dünyasında önemli bir yere sahiptir. Schrader, 1960 tarihli American Jigolo’dan 44 yıl sonra dramatik biyografi Ey! Canada’da, Hollywood’un yıldızlarından Richard Gere ile yeniden bir araya geliyor. Russell Banks’in Foregone romanından uyarladığı Ey! Canada, Schrader’ın saplantılı temalarına geri dönüşünü simgeliyor: günah, kefaret, gerçeklik, yanılsama, gerçeği arayış, beden ve ruh, tinsellik, pişmanlık, bellek, yanılsama ve etik ikilemler. Kanadalı belgeselci, politik sığınmacı ve ölümcül kanser hastası Leonard Fife, eski öğrencilerinin çekeceği belgeselde kendi sırlarını ve mitolojisinin karanlık yüzünü anlatıyor. 1960-1970’lerin etik ve politik ikilemlerini yansıtan Fife’ın itiraflarına ayna tutan Schrader, özgün sinema dili ve anlatımıyla izleyiciyi etkiliyor. Uzun kesintisiz planlarıyla, kahraman olarak görülen anti-kahramanın insanlığını, içsel çatışmalarını ve yaralarını tüm gerçekliğiyle gözler önüne seriyor. Richard Gere, Leonard Fife karakterinde en yetkin performansını sergilerken, Jacob Elordi de yeni Richard Gere olma yolunda ilerliyor. Richard Gere, Uma Thurman ve Jacob Elordi’nin başrollerde yer aldığı Ey! Canada, sinema salonlarında izleyiciyle buluştu.