Nurettin Akkaya’nın güçlü ve derinlikli anlatımı, bizi geçmişin gizli katmanlarına, hatıraların silik izlerine doğru unutulmaz bir yolculuğa çıkarıyor. “Sandık Lekesi”, yalnızca bir sergi adı değil, aynı zamanda derin bir metafor. Bu sandık, zamana meydan okuyan anıların, unutulmak istenen ama bir o kadar da yüzleşmesi zor hatıraların saklandığı bir mekânı simgeliyor. İçindeki her eşya gibi, insanın kendi belleğinde taşıdığı lekeler de zamanla silikleşmek yerine daha belirgin hale geliyor. Toplumun kalıplarına uymaya zorlanan bireyin içsel dünyasında yer eden bu lekeler, Akkaya’nın fırçasında renk ve formla dile geliyor.
Akkaya, izleyiciyi geçmişle geleceğin kesişim noktasında duran soyut figürlerle karşı karşıya getiriyor. Renk lekeleri, çizgiler ve dokularla örülü bu imgeler, modern dünyanın yarattığı yabancılaşma, yalnızlık ve içsel çatışmaların derin yansımalarını barındırıyor. Sanatçı, her bir tablosunda sadece bir hikâye anlatmakla kalmıyor; aynı zamanda kendi içsel hesaplaşmalarını, toplumsal dinamikleri ve zamanın geçişini de tuvale işliyor.
1970 yılında Çorum’da dünyaya gelen Nurettin Akkaya, resimle ilk kez okul yıllarında tanıştı. Gazi Üniversitesi Resim-İş Eğitimi Bölümü’nden mezun olduktan sonra Hacettepe Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimine devam etti. O günden bu yana durmaksızın üretmeye devam eden sanatçı, sanatı sadece bir ifade biçimi olarak değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi haline getirdi.
Akkaya’nın eserleri, müziğin ritmi, ritüelin dinginliği ve insan ruhunun derinliklerini aynı potada eritiyor. Tuvalin arka planına yazdığı kelimeler, hem bir iç dökümü hem de plastik bir öğe olarak resmin tamamlayıcısı hâline geliyor. Soyut figüratif bir dille çalışan sanatçı, bu lekeci yaklaşımıyla izleyicisini renklerin ve şekillerin dansına davet ediyor.
Sanatçının daha önceki “Mühürler” sergisiyle dikkat çeken Galeri Soyut, bu kez de “Sandık Lekesi” sergisiyle Akkaya’nın yaratıcı dünyasına ev sahipliği yapıyor. Galeri, Akkaya gibi etkileyici anlatıma sahip sanatçılara görünürlük kazandırma misyonunu sürdürüyor.
“Sandık Lekesi”, izleyicisini sadece bakmaya değil, aynı zamanda görmeye; sadece anlamaya değil, hissetmeye çağırıyor. Bu sergi, geçmişin yükünü sırtlayan ama o yükten yeni bir estetik dil yaratan bir sanatçının içsel yolculuğuna tanıklık etmek isteyen herkesi bekliyor.