Uzun Metrajlı Film: Son’da (The End)
Joshua Oppenheimer’in bu çarpıcı filmi, 25 yıl önce kıyametin kopup dünyanın sonunun geldiği varsayılan bir senaryoda geçer. Hikayede, zengin bir işadamı, Bolşoy’un emektar balerinlerinden oluşan ailesi, ve onlara hizmet eden sadık uşağı, siyahi doktoru ve güvenlik görevlisi bir arada yaşar. Bu mekân, tuhaf ve ürkütücü bir sığınaktır, penceresiz odaları ve karmaşık labirentleriyle çıkış yolu bulmayı zorlaştırır.
Gündelik Yaşam ve Pişmanlıklar
İçerideki yaşam, lüks ve bolluk içinde olsa da, bu aile derin pişmanlıklarla doludur. Günlerini, “Yarın bugünden daha iyi olacak,” “Güçlü bir aile olacağız,” ve “Geleceğimiz parlak” gibi umut dolu şarkılarla geçirirler. Her gün, acil durumlara karşı hazırlıklar yaparlar, bu da onların ne kadar iyimser ve hayata tutunmaya çalıştıklarının göstergesidir. Ancak bu umut ve iyimserlik, gerçeğin acı yüzünü görmeyi engeller. Yönetmen, bu insanların içsel çatışmalarını ve derin pişmanlıklarını işlerken, insanın sevgi, aşk ve yaşama tutunma gücüne vurgu yapar.
İnsanlık ve Ekolojik Yıkım
Film, insanlığın gezegeni nasıl sömürdüğünü ve yıprattığını gözler önüne sererken, izleyicilere hep birlikte hareket ederek gezegenimizi kurtarmamız gerektiği mesajını iletir. Bu bağlamda, ekolojik felaketlerin ve insanın doğa üzerindeki olumsuz etkilerinin altını çizer. Yönetmen, bu durumu anlatmak için müzikal dram türünü tercih ederken, diyaloglar ve şarkı sözleriyle de bu duyguları pekiştirir: “Burada hepimiz birbirimize bakarız, burada mutlu olacaksın. Sevdiklerine yakın durduğunda korku olmaz. Sadece sevgiyle birlikte olursak korkmayız, üşümeyiz. Her şey yok olsa bile sevgimiz var.”
Geleceğe Dair Umutlar ve İç Çatışmalar
Giderek kararan dünyada, sevgi, umut ve bağışlanma temalarını işlerken, nostaljik müzikaller ve sahneler aracılığıyla karakterlerin içsel çatışmalarını irdeler. Günlük yaşamın sıradanlığı içinde umudu korumaya çalışan aile, gizemli bir kadının ani gelişleriyle sarsılır. Bu kadın, onların sınıfından değildir ve yapay bir cennet cehenneme dönüşmeye başlar. İnsan doğası, bencillik ve egoizmle her şeye uyum sağlar hale gelir. Yönetmen, bu karmaşık duyguları ve insan doğasının karanlık yüzünü anlatırken, çeşitli ilham kaynaklarından da beslenir: Samuel Beckett’in “Mutlu Günler” oyunu (1961), Jacques Demy’nin kült müzikali “Cherbourg Şemsiyeleri” ve görsel anlatımda Mikhail Krichman’ın görüntü çalışmaları, Jette Lehmann’ın yapım tasarımları ve Joshua Schmidt’in müziği atmosferi güçlendirir.
Oyuncular ve Temel Mesaj
Filmin başrollerinde Tilda Swinton, Michael Shannon, George MacKay, Moses Ingram, Bronagh Gallagher, Tim McInnerny ve Lennie James gibi usta oyuncular yer alır. “Son’da” filmi, insanlığın geleceğini, hayatta kalma mücadelesini, neoliberal politikaların etkisini ve toplumsal yozlaşmayı sorgular. İnsanlara, doğruları söylemeden sevdiklerini nasıl koruyabiliriz? Toplum ve insan ilişkileri nasıl bu hale geldi? Doğayı ve gezegenimizi korumalı ve gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmalıyız mesajlarını iletir.