İnsanlık, yaklaşık çeyrek yüzyıldır kesintisiz bir şekilde uzayda yaşamını sürdürüyor. Bu süre zarfında, Uluslararası Uzay İstasyonu (UUİ), insanlığın en büyük ve en karmaşık uzay yapısı haline geldi. 2000 yılının Ekim ayında, astronot Bill Shepherd ile kozmonotlar Yuri Gidzenko ve Sergei Krikalev’in UUİ’ye yerleşmesiyle, insanlık tarihindeki en uzun süreli uzayda kalış dönemi başlamış oldu. Bu uzun süreli görev, teknolojik ve bilimsel gelişmeler açısından büyük bir dönüm noktasıdır. Ancak, bu istasyonun ömrü de zamanla tükeniyor ve artık sona yaklaşıyor.
İstasyonun ilk parçaları 1998 yılında yörüngeye gönderilmişti ve zamanla milyonlarca kilometre yol kat etti. UUİ’nin 2030 yılında emekli edilmesi planlanıyor ve bu tarihte yapının temel bileşenleri, öngörülen görev süresini yaklaşık iki yıl aşmış olacak. Güneş panelleri, iletişim sistemleri ve bilimsel ekipmanlar gibi birçok ana bileşen yenilenebilir veya yörüngede onarılabilir durumda olsa da, yaşam modülleri ve taşıyıcı yapıların onarımı veya değiştirilmesi çoğu zaman mümkün değil. Her kenetlenme, ayrılma veya güneş ışığına maruz kalma döngüsü, istasyonun yapısal bütünlüğüne yeni yükler bindiriyor. Bu nedenle, istasyonun ömrünü uzatmak teknik olarak mümkün olsa da, pratikte sürdürülebilir değil ve uzun vadeli çözüm olarak görülmüyor.
Bu durum, uzay ajanslarını ve özel sektör şirketlerini yeni platformlar geliştirmeye yöneltti. NASA ve diğer uluslararası uzay ajansları, UUİ’nin yerini alabilecek mikro yerçekimi araştırma platformları üzerinde çalışıyor. Bu yeni platformların büyük bölümü, ticari şirketler tarafından tasarlanıp üretiliyor. NASA, yayımladığı Uluslararası Uzay İstasyonu Geçiş Planı kapsamında, alçak Dünya yörüngesindeki faaliyetlerini özel şirketlere devretmeyi planlıyor. Böylece, NASA, bu tesisleri kullanan birçok müşteriden yalnızca biri haline gelecek. Araştırma altyapısı, kargo ve mürettebat taşımacılığı gibi tüm hizmetlerin özel sektör tarafından sunulacağı sürdürülebilir ve rekabetçi bir pazar oluşturulmayı hedefliyor. Bu geçiş tamamlandığında, NASA kaynaklarını Ay ve Mars gibi daha uzak hedeflerdeki insanlı görevler için kullanmaya odaklanacak ve böylece alçak yörünge, kamu-özel ortaklığıyla şekillenen yeni bir döneme adım atacak.
İlk ticari istasyona geri sayım: Haven-1
Bu yeni dönemin başlangıcını simgeleyen ilk adım, NASA tarafından desteklenen Vast adlı özel şirketin geliştirdiği Haven-1 uzay istasyonu olacak. Mayıs 2026’da fırlatılması planlanan bu küçük ve yenilikçi platform, geleneksel UUİ’den oldukça farklı özellikler taşıyor. UUİ yaklaşık 900 metreküplük hacme sahipken, Haven-1 sadece 45 metreküp büyüklüğünde ve bu da onun kalıcı mürettebat barındırmadığını gösteriyor. Tasarımda öncelik, kısa süreli bilimsel görevler ve araştırmalar yapabilmek. Astronotlar, SpaceX’in Dragon kapsülüyle istasyona kenetlenerek yaklaşık 10 gün boyunca görev yapacaklar. Bu kısa süreli ziyaretler, hem sistemlerin güvenli ve istikrarlı çalıştığını göstermek hem de yeni teknolojilerin test edilmesi açısından büyük önem taşıyor.
Vast CEO’su Max Haot, bu ilk görevlerin temel amacının, sistemlerin güvenli ve sürdürülebilir şekilde çalıştığını kanıtlamak olduğunu vurguluyor. Tasarım ve üretim aşaması, hem zaman hem de maliyet açısından hızlandırılmış olsa da, astronot konforu ve güvenliği de göz ardı edilmemiş. Özel olarak tasarlanmış yataklar ve yaşam destek sistemleri, kısa süreli konaklamalar için optimize edildi. Aynı zamanda, bu platformlar, ticari uzay istasyonu geliştirme alanında önemli bir kilometre taşı olmayı hedefliyor. Bunun yanı sıra, Axiom Space gibi diğer şirketler de 2028 yılına kadar dört kişilik mürettebatı destekleyebilecek kendi istasyonlarını geliştirmeyi planlıyor. Bu istasyonlar, ilk etapta UUİ’ye entegre edilip, daha sonra bağımsız hale gelerek, geçiş sürecinin kesintisiz devam etmesine imkan tanıyacak. Ayrıca, Blue Origin’in Orbital Reef projesi ve Çin’in şu an faaliyette olan Tiangong uzay istasyonu gibi alternatif platformlar da, insanlığın uzayda kalıcı varlığını sürdürme hedeflerini destekliyor.