Hayat bir mücadele, sanat ise başka bir meydan okuma…
Sinema oyuncusu olmanın gerektirdiği azim ve cesaretin yanı sıra, bu ülkede kadın olmak da ayrı bir mücadele gerektiriyor. Türkan Şoray, çoğu zaman iç dünyasını sessizce yaşadığını söylüyor. Sözler yerine, sessizliğin içinde kaybolmayı tercih eden, buğulu ve parlak bakışlarıyla, utangaç elleriyle adeta büyük bir dünyayı kucaklıyor. Bir soru sorsam, hayatını anlatacak kadar zengin ve derin cevaplar alacağım gibi duruyor… Yeni kitabında onu anlatan Bircan Silan ve bizler, “Türkan ve Hayat” adlı eserle buluşuyoruz. Filmlerinde, bize kendimizi anlatan, içten ve samimi bir yorumcu. 65 yıla sığan büyüklükte bir sinema öyküsü… Söz konusu kitabı, söz sırası Sultan’da.
– Nasılsınız bu aralar?
Gayet mutluyum, mümkün olduğunca sade bir yaşam sürmeye çalışıyorum. Hayata şükrediyor, Türkan Şoray olmanın, anne olmanın ve kızım Yağmur’un hayatımın merkezinde olmasının kıymetini bilerek yaşıyorum. Hayat bana her zaman güzel şeyler verdi ve ben de onlara karşı minnettarım.
– Kitabın adını neden “Türkan ve Hayat” koydunuz?
Bu eser aslında, sinema oyuncusu, yönetmen Türkan Şoray’dan çok, iç dünyasını, duygularını ve hayata bakışını anlatan bir söyleşi. Bu benim hayat hikâyem değil, hayata dair kişisel bakış açımın yansıması. İnsan olarak, inişler ve çıkışlar, kırgınlıklar, öfke, aşk, özlem, kıskançlık, derin sevgi ve nefret gibi çeşitli duyguları yaşadım. Bu ismi, Doğan Kitap önerdi ve ben de çok sevdim. Sizce de güzel değil mi?
– Uzun ve yoğun bir sinema hayatı. Hayal kırıklıkları, sevinçler, başarılar, mutluluklar ve anneliğin yanı sıra, sinema yıldızı Türkan Şoray’ı tüm şeffaflığıyla okuyabileceğimiz bir çalışma diyebiliriz bu kitabı?
Kesinlikle öyle. Yıllarca filmler ve sahnelerde izlediğiniz, sevdiğiniz bir sanatçı olarak, gerçek hayattaki Türkan’ı da tanıyacaksınız. Mücadele etmiş, hayalleri kurmuş, bazen susturulmuş, çoğu zaman içindeki duygularını dışa vurmuş bir Türkan Şoray portresi var bu kitapta. Bir dost sohbeti havasında, Bircan Usallı Silan’la beraber, samimi ve içten bir anlatım gerçekleştiriyoruz. Bu, sıradan bir söyleşi değil, iki dostun hayat, sevgi ve duygular üzerine yaptığı samimi bir dertleşme. Ben içimi açarken, o da içimden geçenleri yazıya döküyor. Bu yüzden, şeffaflık ve içtenlik ön planda.
– Bugüne ulaşabilmek, yani Türkan Şoray olabilmek için nelerden vazgeçtiniz?
Vazgeçmek değil de, Türkan ve Türkan Şoray hep birbirini tamamladı. Belki bazı duyguları, deneyimleri veya yaşanmışlıkları tam anlamıyla yaşayamadım, ama bunların eksiklikleri de kitabımda yer aldı. Çok sevdiğim halde vapura binmek, adada film çekmek gibi fırsatları kaçırdım; ama Türkan Şoray bu deneyimleri yaşamış ve beni onlarla tanıştırmış. Sevgilimle sahilde el ele dolaşmak, birkaç romantik an yaşamak gibi fırsatları da göremedim, ama sinemanın bana kazandırdıkları, yaşamadıklarımın çok çok ötesinde. Sinema ve sanat alanındaki yolculuğumda kazandıklarım, kayıplarımdan da büyük oldu.
– Sinema sizin için ne ifade ediyor?
Tek kelimeyle: Aşk. Sinema, hayatımın anlamı ve tutkusu. Bu sanata olan sevgiyle, Türkan Şoray kimliğim doğdu, büyüdü. Sinemaya olan bağlılığım ve minnettarlığım hiç azalmadı. Ayrıca, sinemanın geniş kitlelere ulaşabilen, etkileyici bir sanat dalı olduğunu fark ettiğim ilk andan itibaren, bu sorumluluğu üstlendim. Seyircinin kalbine dokunan işler yapmak en büyük arzumdu. Bu da bana çalışkanlık ve azim kazandırdı. Zorluklara rağmen, aşk ve tutku ile emek vererek, her zaman en iyi işleri ortaya koymaya çalıştım.
– Günümüz Türk sinemasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Genç oyuncularımız gerçekten çok yetenekli ve cesurlar. Onların pırıl pırıl enerjisi ve cesur duruşları beni mutlu ediyor. Tabii ki, her dönemde olduğu gibi, güzel senaryolar kadar, eleştiri konusu olan projeler de var. Özellikle, kadına şiddet ve nefret gibi olumsuz temalara değinen filmlerden hoşlanmıyorum. Sinema, en geniş kitlelere ulaşan ve önemli mesajlar verebilen bir sanat dalı. Dolayısıyla, anlatacak çok güzel hikâyelerimiz ve güçlü temalarımız var.
– Geçmişe dönüp baktığınızda en çok neyi özlüyorsunuz?
Setleri ve o büyülü atmosferi çok özlüyorum. Setler benim ikinci evim, cennetim gibiydi. Senaryo çalışmalarını, yönetmenlik deneyimlerini, meslektaşlarım ile bir arada olmayı ve kameranın önünde çalışmayı özlüyorum. Milyonlarca kişiye bakıyormuş gibi hissettiğim anlar, benim için çok kıymetli. Ayrıca, küçük Yağmur’un her halini seviyorum, ama onun çocukluk ve küçüklük dönemlerini özellikle çok özlüyorum.
– Keşke… ile başlayan bir cümle kursanız, ne söylerdiniz?
Keşke kendimi daha çok sevseydim, daha fazla okul ve eğitim imkanına sahip olabilseydim ve üniversitede okuma şansı yakalayabilseydim. Bu hayaller, yaşamımda eksik kalan ve hep içimde kalan en büyük arzularımdır.
– Türkan Şoray’ı, onu özel kılan nedir? Sinema tutkusu mu, çok çalışmak mı, yoksa hırs mı?
Sinema tutkusu. Her zaman çok çalıştım ve sinema benim hayatımda vazgeçilmez bir tutku oldu. Bu mesleği hiçbir zaman sadece bir iş olarak görmedim; hayatımın en gerçek ve içten parçası haline geldi. Aşkla yapılan her iş güzeldir ve bana göre, seyirciler tarafından benimsenen karakterlerim, bu tutkunun ve emeğin en büyük yansımasıdır.
– Canlandırdığınız karakterler arasında sizi en çok yansıtan hangisi?
Her karakter benim için ayrı bir dünyadır ve onlardan çok şey öğrendim. Ama özellikle, kararları kendisi alan, sevdiği ve inandığı uğruna mücadele eden, kendi sınırlarını aşmayı göze alan karakterlerle daha çok özdeşleşiyorum. Mine, Dila Hanım, Nevin (Bodrum Hakimi), Sultan ve Sabiha (Vesikalı Yarim) bunlardan sadece birkaçıdır. Bu karakterler, iç dünyamı ve bana kattıklarını yansıtan önemli figürlerdir.
Ülkemizin Güncel Dertleri ve Toplumsal Sorunlar
– Ülkemizin sorunlarına ilgi duyuyor musunuz ve bu konularda ne düşünüyorsunuz?
Dert edinmemek mümkün değil. Gözleri ve vicdanı açık herkes, bu sorunlara kayıtsız kalamaz. Depremde kaybettiğimiz insanlar, yangınlarda evlerini kaybeden vatandaşlarımız, madencilerin kazalar sonucu yaşamını yitirmesi, geçim sıkıntısı yaşayan aileler, eğitim alamayan kız çocukları ve daha birçok acı gerçek… İnsan olarak, bu sorunlara duyarsız kalmak mümkün değil ve elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Ancak, bu sorunların çözümüne katkı sağlayamamak, içimde büyük bir yara açıyor.
– Gelecek projeleriniz ve yeni çalışmalarınız hakkında neler söyleyebilirsiniz?
İçime sinen, bana heyecan veren yeni bir sinema filmi yapmak isterim. Belki bir belgesel, belki de kamera arkasında yeni bir projeye atılabilirim. Kim bilir, belki de yine kameranın önüne geçerim ve yeni bir hikâye anlatırım. Önemli olan, gerçekten içime sinen ve topluma değer katacak işler yapabilmek.
– “Dost, arkadaş, sırdaş ve yoldaş…” diyerek tanımlıyorsunuz Türkan Şoray’ı. Bu konuda neler söylersiniz?
Türkan Şoray, benim için gerçekten de bu anlamları taşıyan çok özel bir insandır. Bir dost, güvenilir bir arkadaş, içten ve samimi bir sırdaş, hayat yolculuğumda hep yanımda olan bir yoldaştır. Onunla geçirilen her an, benim için kıymetli ve anlamlıdır.
– Türkan Şoray’ın hayatını yazmaya nasıl karar verdiniz? Bu sürecin detaylarını bizimle paylaşır mısınız?
Bu kitap, onun hayatını anlatmak değil; onun hayata nasıl baktığını, duygularını, mücadelesini ve olaylara karşı duruşunu anlatan bir çalışma. Sevdiği yazarlar, etkilendiği şiirler ve toplumsal olaylara verdiği tepkiler de bu çalışmanın önemli parçalarını oluşturuyor. Türkan Şoray’ı, onun hayat hikâyesinden çok, insan olarak tanımak isteyenler için hazırlanmış, içten ve samimi bir portre diyebiliriz.
– Türkan Şoray sizin için ne ifade ediyor?
Öncelikle, sevgili Filiz Akın’ın deyimiyle, “kandan değil, candan abla”. Ama bunun ötesinde, 110 yıllık sinemamızın en parlak yıldızı, 65 yıldır adını hep en üst sıralarda yazdırmış, filmleriyle gençlere ve kadınlara ilham olmuş bir ikon. Aynı zamanda, benim için gerçek bir dost, arkadaş, sırdaş ve yoldaş. Onunla yaşadıklarım ve birlikte paylaştıklarımız, hayatımda çok özel ve anlamlıdır.
– Yeşilçam oyunculuğunun günümüzdeki yeri ve değeri nedir?
Yeşilçam oyunculuğu, çoğu zaman entelektüeller tarafından küçümsenmiş ve hafife alınmış bir kavramdır. Oysa, 80’li yıllardan itibaren pek çok oyuncu ve yönetmen için, toplumun gerçeklerini yansıtan ve toplumsal olaylara ışık tutan bir ders kitabı niteliğindedir. Ben, Yeşilçam oyunculuğunu ve sinemamızı asla küçümsemiyorum; tam tersine, bugünkü sinemamızın temel taşlarından biri olarak görüyorum. Bu konuda yapılacak daha birçok tartışma ve değerlendirme olduğunu düşünüyorum.













