Ayvalık doğumlu, kökleri mübadeleyle kopmayan bir aydın ve yazarlı tutkuyla Türkçeyi savunan bir ses, bu kılavuz niteliğindeki eserle okuyucuyu dilimizin güncel ve tarihsel serüvenine davet ediyor. Yazar, son elli yılda Türkçenin nasıl değiştiğini, toplumda nasıl yankı bulduğunu renkli anekdotlarla ortaya koyuyor; dilin hoyratça kullanımıyla iletişimin nasıl tehlikeye düşebileceğini de gözler önüne seriyor.
Çocukken kitaplardaki büyülü dünyaya sığınan Feyza Hepçilingirler, Ayvalık’ın ve mübadil köklerinin izlerini taşır. Gençlik yıllarında nakış yerine kitaplara yönelmiş; üniversite eğitiminde öğretmenlik bölümünü tercih ederken yaptığı basit bir soruyla yazmanın gücünü sorgular: “En güzel eserler kimler için yazılmıştır?” sorusu ona cesaret aşılar ve yazmaya olan inancını pekiştirir. Hem annelik hem de meslek hayatını bir arada sürdürürken, ev işlerini de göğüsleyerek öykülerine yön verir.
Zamanla dilin kirletildiğini fark eder ve bu farkı, kelimelerin akışını bozan tabela kirliliğinden başlayıp çeviri-dublaj Türkçesiyle elinden geldiğince mücadele eder hâle getirir. Bu duyarlılık, Hepçilingirler’i edebiyatımızın en duyarlı dil savunucularından biri konumuna taşır. Onun sesi, dilimizin kadim kaderine sahip çıkmaya çağırır; asırlara meydan okuyan bir direnişi simgeler.
Nehir gibi akan bu söyleşi dizisi, dilimizin en temel meselelerini gün ışığına çıkarırken okuyucuyu önce kendini sonra çevresini “doğru” anlamaya teşvik eder. Dilimizin zenginliğini ve korunması gereken incelikleri vurgulayarak, her satırında bir farkındalık boşluğu doldurur.













