Türkiye’de Maden ve Enerji Projelerinde İzin Süreçlerini Kısaltan ve Güvenlik Açan Yeni Yasa Teklifi
Son dönemlerde gündemi meşgul eden ve büyük tartışmalara yol açan yasa teklifi, enerji ve maden sektörlerindeki izin süreçlerini hızlandırmayı hedeflerken, ülkemizin doğal ve kültürel zenginliklerini ciddi biçimde tehdit ediyor. Bu yasa, özellikle arkeolojik alanların korunması açısından büyük riskler barındırmakta olup, arkeologlar ve kültür mirası savunucuları tarafından “talan yasası” olarak adlandırılmaktadır.
Türkiye Arkeologlar Derneği tarafından yapılan açıklamalarda, söz konusu yasa teklifi ile birlikte koruma altındaki maddelerin dahi ortadan kaldırılmaya çalışıldığı ve doğal yaşam alanlarımızın, zeytinliklerin, meraların, ormanların, kıyıların, SİT alanlarının ulusal ve uluslararası şirketlerin çıkarlarına açılmak istendiği ifade edilmektedir. Bu düzenlemeler, ülkenin tarihsel ve ekolojik mirasını yok etme potansiyeline sahip ciddi tehditler içermektedir.
Yasanın Getirdiği Yenilikler ve Riskler
Yasa tasarısının en tartışmalı noktalarından biri, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) sürecinin esnetilmesi ve izinlerin yasal idareler tarafından onaylanmaması durumunda dahi projelerin başlamasına olanak tanınmasıdır. Ayrıca, kamu yararı gerekçe gösterilerek, Cumhurbaşkanı yardımcısı başkanlığında, üyeleri dokunulmaz ve geniş yetkilere sahip yeni bir kurul oluşturulması planlanmaktadır. Bu durum, karar alma süreçlerini şeffaflıktan uzaklaştırıp, denetim mekanizmalarını zayıflatmaktadır.
Yasa kapsamında, maden sahalarında yüzey araştırması veya arşiv taraması yapılmadan, kamu kurumlarının görüşü alınmadan çalışmalar başlatılabilecek. Ayrıca, kültür varlıklarının tespiti ve korunması konusunda belirsizlikler devam etmekte olup, bu süreçlerin kimler tarafından ve nasıl yürütüleceği net olarak tanımlanmamıştır. Kazı ve tespit çalışmalarının maliyetleri ise, Bakanlık tarafından karşılanacak olup, ruhsat iptali durumunda tazminat ödemeleri yapılacaktır. Bu durum, mevcut durumda kazı ve koruma çalışmalarını yürüten uzmanların ve kurumların sorumluluklarını azaltmakta ve kültürel mirasın devamlı tahrip edilmesine zemin hazırlamaktadır.
Uluslararası Sözleşmeler ve Yasa Teklifinin Uygunsuzluğu
Uzmanlar, bu yasa teklifinin, Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesi, Avrupa Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Malta Sözleşmesi ve Arkeolojik Mirasın Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi gibi birçok uluslararası sözleşmeye aykırı olduğunu vurgulamaktadır. Bu düzenlemelerin, dünya genelinde benzer uygulamalardan uzak ve koruma temelli standartlara uygun olmadığı açıkça görülmektedir.
Yasa teklifinin onaylanması halinde, kültürel ve doğal miraslarımızın büyük ölçüde tahrip olacağı ve kalıcı zararlara yol açacağı endişeleri artmaktadır. Bu nedenle, uzmanlar ve sivil toplum kuruluşları yasa teklifinin geri çekilmesi ve daha şeffaf, katılımcı ve koruyucu bir yasa tasarısı hazırlanması çağrısında bulunmaktadırlar.
Çevre ve Doğa Yanlısı Olmayan Bir Yaklaşım Gerekmektedir
Dr. Ahmet Güler, Çeşme Kent Konseyi Başkanı, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, Türkiye’nin doğal alanlarının yıllardır parça parça yok edilmekte olduğunu ve bunun adeta “kalkınma” veya “yatırım” bahanesiyle gizlendiğini belirtmektedir. Güler, “Artık bu kelimelerin arkasına sığınılamayacak kadar ciddi bir talan ve doğa düşmanlığı söz konusu. Bu yasa, doğanın ve yaşam alanlarının korunması yerine, sermayenin ve şirketlerin önünü açan bir seferberlik haline dönüşüyor,” diye vurgulamaktadır.
ÇED Sürecinin Tasfiyesi ve Yeni Yatırım Modeli
Yasanın yürürlüğe girmesi halinde, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci tamamen ortadan kalkacak ve projelere başlamadan önce alınması gereken onaylar, bundan böyle merkezi otoriteler yerine, denetimsiz kurumlara devredilecektir. Bu da, yerel yönetimlerin ve kamuoyunun söz hakkını tamamen ortadan kaldırmak anlamına gelmektedir. Ayrıca, projelerin inşasına önce başlanıp, ardından olası çevresel veya kültürel tahribatların araştırılması ve çözüm yollarının aranması gündeme gelecektir. Bu uygulama, sürdürülebilirlik ve koruma ilkeleriyle tamamen bağdaşmamaktadır.
Bu yasa, Türkiye’nin doğal ve kültürel mirasını koruma yönünde ciddi sapmalara yol açmakta ve gelecek nesillere aktarılması gereken değerlerin yok edilmesine neden olmaktadır. Bu nedenle, toplumun tüm kesimlerinin ortak direnişi ve bilinçli tepkisi büyük önem taşımaktadır.