Uğur Polat: Altın Koza ve Onur Ödülü Üzerine
Türk sinemasının ve tiyatrosunun önde gelen isimlerinden biri olan Uğur Polat, bu yıl 31’incisi düzenlenen Adana Altın Koza Film Festivali’nde, ünlü oyuncu Demet Akbağ ile birlikte “onur ödülü”ne layık görüldü. Polat, 40’tan fazla sinema filminde rol almış ve birçok tiyatro oyununda seyirciyle buluşmuştur. Son yıllarda, sinema filmleriyle birlikte televizyon dizilerinde de gösterdiği performansla dikkat çekmektedir. Polat ile Altın Koza, sinema ve tiyatro üzerine kapsamlı bir sohbet gerçekleştirdik.
Altın Koza ve Onur Ödülü, Sizin İçin Ne Anlama Geliyor?
Adana benim için özel bir yere sahip; çünkü ben, devlet tiyatrolarına konservatuvarı bitirdikten sonra Adana Devlet Tiyatrosu’nda başladım. 1985 yılında stajyer olarak oraya gitmiştim. Altın Koza, köklü geleneklere sahip eski bir festival. Daha önce birkaç kez filmimle yarışmalı bölümlere katıldım. Onur ödülü almak, sadece bugünden yarına verilecek bir şey değil; geriye dönüp baktığımda, 1979’dan bu yana süren bir oyunculuk geçmişim var. Bizim camiada onur ödülü alındığında, genellikle bunun bir son, bir veda olduğu düşünülür. Ancak ben, ödüllerin yeni bir başlangıç ve motivasyon kaynağı olacağına inanıyorum. Elbette yarışmadan ödül almak da ayrı bir güzellik (gülüyor).
Yüksek Bütçeli Filmler Tarzım Değil
Son Filminiz 2021’deki Anadolu Leoparı. SİYAD ve Ankara Film Festivali’nden En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini aldınız. Dizi ve tiyatroda da aktif olan bir sanatçısınız, ancak son dönemde dizilerde daha fazla yer alıyorsunuz. Sinema filmlerinde özel bir seçiciliğiniz var mı?
Çoğunlukla görüştüğüm projeler bağımsız yapımlardan oluşuyor. İlk veya ikinci filmlerini çeken genç yönetmenlerle çalışıyorum. Sinema için ciddi bir bütçe gerekiyor ve maalesef para bulmak zor. Örneğin, son filmimiz için destek arayışına girdik ama Kültür Bakanlığı gerekli desteği vermedi. Bu destek, filmin bütçesi için kritik bir öneme sahipti. Kısacası, para bulmak gerçekten zor. Çok yüksek bütçeli gişe filmlerini de tercih etmiyorum; bu benim tarzım değil.
Kültür Bakanlığı Neden Destek Vermedi?
Kültür Bakanlığı aslında destek veriyor, ancak hangi projelere neye göre destek verdiğini bilemiyoruz. Yandaşlara mı destek çıkıyor, yoksa suya sabuna dokunmayan filmlere mi kaynak ayırıyor, bunlar belirsiz. Aslında biliyoruz ama…
Filmlerin Çoğu Skeç Kıvamında
90’ların sonu ve 2000’lerin başı, Türk sinemasının en hareketli dönemlerinden biriydi. Günümüzde sinemamızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Daha iyi senaryolar yazılıyor, daha genç ve dinamik yönetmenler ortaya çıkıyor. Auteur yönetmenler de var. Ancak tüm bunların sonunda yine paraya ihtiyaç duyuluyor. Hayallerin gerçekleşmesi için ciddi bir bütçe gerekiyor. Mekân kiralarından ekipman alımına kadar birçok masraf var. Bu yüzden daha düşük bütçeli filmler çekiliyor ama bu filmler de çoğu zaman tatmin edici olmuyor; hem seyirci hem de içerikteki oyuncular için. Eğer eski sinema ile yeni sinemayı ayıracak olursak, ben yeni sinemanın çok daha güçlü olmasından yanayım. Yaklaşık 40 film çektim ve bunların 25’i ilk filmini çeken yönetmenlerle çalıştım. Onların daha da ustalaşmasını istiyorum ama koşullar değişmediği sürece bu zor görünüyor.
Teorik Değerlendirme: Yeni Ufuklar Var mı?
Elbette yeni ufuklar var. Gişede başarılı olan bir film, hemen onun devamı çekilmeye başlanıyor. Yeni bir şey söylenmiyor. Çoğu film, televizyon skeçleri kıvamında. Gişe kaygısı ağır basıyor ve sinema salonları da bu tür filmlere daha fazla yer veriyor. Örneğin, Anadolu Leoparı yalnızca beş gün sinemalarda gösterimde kaldı. O beş günü bile bulmak büyük bir mesele.
Çalışmayı Çok İsteyip Çalışamadığınız Yönetmenler Var mı?
Çok önemli yönetmenler var; Nuri Bilge Ceylan, Ferit Karahan ve Emin Alper gibi. Onların bakış açıları ve sinematografileri beni etkiliyor. Dertlerini ve hikâyelerini çok iyi anlatıyorlar. Oyuncu yönetimleri ise oldukça başarılı. Bir oyuncunun arayıp da bulamayacağı unsurlar bunlar. Bu isimler, Türk sinemasında farklı bir pencere açtı. Bazılarıyla yollarımız kesişti ama projelerimiz olmadı. Hepsinin yolu açık olsun; onlarla çalışmak isterim.
Yeni Yönetmenler Listesine Eklemek İstediğiniz İsimler Var mı?
Yeni yönetmenleri pek tanımıyorum ama son filmim Anadolu Leoparı’nın yönetmeni Emre Kayiş ile yeniden çalışmak isterim. Umuyorum ki o da yeni projeler üretir ama maalesef yine konu paraya geliyor.
Tiyatroda Neden Uzun Süredir Görmüyoruz?
2017’de Devlet Tiyatroları’ndan emekli oldum ve o günden beri tiyatro yapmıyorum. Orası benim için biraz soğudu, çünkü oyun oynama sistemi fabrikasyona döndü. Seyirci, oyunu özlemiyor. Özel tiyatrolar da para sorunları yaşıyor. Tiyatroya çok fazla zaman ayırmak gerekiyor. Kısacası, Devlet Tiyatroları beni oldukça soğuttu.
Devlet Tiyatroları’nın Durumunu Nasıl Değerlendiriyorsunuz?
Kötü gidiş, 2000’li yılların başında başladı. Liyakat sorunları ortaya çıktı. Usta oyuncular emekli oldular ve yeni yetenekler yetişmedi. İyi oyuncularla oynamak, sahnede bir oyuncunun en büyük arzusu. Karşılıklı alışverişin olduğu her yerde bu geçerli. İyi oyuncularımız, yönetmenlerimiz ve oyun yazarlarımız kalmadı. Aynı oyunlar, aynı reji anlayışıyla sahneleniyor. Sanatsal ve estetik kaygılar yok. Bu tür işlerde de yer almak istemiyorum. Mevcut durumda tamamen bir liyakatsizlik söz konusu.
İfade Özgürlüğü ve Sanatsal Durum
1980 darbesini yaşamış biri olarak, günümüzde sanatsal ifade özgürlüğünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
İfade özgürlüğü, Türkiye’nin genel sorunlarından asla ayrı tutulmamalıdır. Bu ülkeye dair umudum kalmadı. Gittikçe daha kötü bir hale geliyoruz. 80’lerde bazı şeyler daha ahlaklıydı. Dayak yesen bile bir ahlak vardı, şimdi ne ahlak ne de vicdan kaldı. Kin, öç alma, intikam ve nefret üzerine kurulu bir düzende yaşıyoruz ve bu durum 20 yılı aşkın bir sürede ortaya çıktı.
Yurttaşın İfade Özgürlüğü Kavramına Daha Sıkı Bağlı Olması Gerekmiyor Mu?
Evet, kesinlikle. “TikTok kapatılırsa cennetin kapıları açılacak” gibi bir algı var. Ne tartışıyoruz? Ağlanacak halimize gülmekten başka çaremiz yok gibi görünüyor…
Sanat Yaşamınızdaki En Etkili Sinema Filmi ve Unutamadığınız Rol Nedir?
Birçok önemli film var ama benim için çok kıymetli olan, rahmetli Ömer Kavur ile çektiğim “Karşılaşma” filmidir. Bu filmdeki performansım değil, Ömer Kavur’u tanıma fırsatım olması çok değerli. Ayrıca, Zülfü Livaneli’nin yönetmenliğini üstlendiği “Sis” filmi de benim için çok özel bir yapımdır.
Yeni Bir Dizi Başlıyor: Deha
9 Eylül’de yayına girecek olan Deha dizisinde rol alıyorum. Çok fazla detay vermeden, antikahraman niteliğinde, hayatla kumar oynayan, negatif bir karakteri canlandırıyorum. Diziyi tek cümleyle özetlemek gerekirse: “Babana bile güvenme.”