Amerikan bağımsız sinemasının genç seslerinden Eva Victor, gerçekçi bir travma hikayesini, sansasyonel yaklaşım yerine iyileşme sürecine odaklanan bir bakışla anlatıyor. Barry Jenkins’in bir senaryo yazmasını istemesiyle başlayan bu yolculuk, Victor’ın kendi yaşanmışlığından beslenen ve kahramanlarının içsel dünyalarını derinlemesine işleyen bir filmin ortaya çıkmasını sağladı. Victor, otobiyografik öğelerle donanmış bir projeyi, dramatik bir inşa süreciyle sahneye koydu.

Film, Agnes ve Lydie’nin platonik ve dostane bağını dört bölümlü bir yapıya oturtuyor: Bebekli Yıl, Kötü Şeyin Olduğu Yıl, Sorularla Geçen Yıl ve Güzel Sandviçli Yıl. Üniversite yıllarında aynı evi paylaşan Agnes, bugün kendi kentinde yalnız bir akademisyenken Lydie New York’ta evlenmiş ve mutlu bir aile kurmuştur. İçe dönük ve zeki Agnes için hayat, bir arada var olmanın ve travmanızın nasıl iyileşme sürecine dönüştüğünün incelikli bir anlatımıdır.

DUYGUSAL, YALIN ANLATIM yaklaşımı benimseyen Victor, dostluk bağlarını öncelediği için karakterlerin arasındaki yakınlığı vurgular. Aralarında tecavüz sözcüğü geçmez; “o kötü şey” ifadesiyle olayın gerçeğini çağrıştırır. Filmin dramatik kıvılcımı, Agnes’in üniversite projesinin evinde başladığı anların yavaş ve sabit kamerayla çekildiği sahnelerde ortaya çıkar. Doktorla konuşulana dek ne yaşandığı açığa çıkmaz; iyileşme, zamanın desteğiyle gerçekleşir. En yakın arkadaşı Lydie, kedisi Olga ve kibar komşusu Gavin’in desteğiyle Agnes yeni dengeler kurar. Minimalist ve sade anlatımla, Agnes’in mutluluğu ve hüznü izleyiciye aktarılır; gerçek ile kurgu arasındaki ince örtü, izleyiciyi kendi içsel sorgulamalarına davet eder.

Film, Sundance’da gösterime girer ve Cannes Yönetmenlerin 15 Günü bölümünün kapanışını yapar; başroldeki Eva Victor ile Naomi Acke, Lucas Hedge, Kelly McCormack ve John Carroll Lynch gibi isimler, hayatta karşılaşılan korkunç olayların dostluklar üzerindeki etkisini cesur ve duygusal bir dille işlerler. Üzgünüm, Bebeğim, travma sonrası iyileşmeye odaklanan bir başyapıt olarak öne çıkar.
45 YILLIK KÜLT KLASİK adlı bölümde ise Kubrick’in The Shining uyarlamasına dair ayrıntılar yeniden hatırlanır. Yazar Stephen King’in bu eserinden uyarlanan, görkemli simetrik görsellerle dolu ve çok sayıda çekimi içeren bu korku başyapıtı, karakterlerin psikolojik derinliğini ve labirent benzeri mekânlarda hissedilen izolasyonu öne çıkarır. Yıllar geçse de bu film, izleyenleri etkisi altına alan unutulmaz bir deneyim olarak kalır.













