Günümüz dünyasında insanların ortaklaşa paylaştığı temel duyguların ne olduğuna dair düşüncelerimiz, çoğu zaman belirsizlikle şekilleniyor. Pera Müzesi dün basın toplantısında iki yeni sergiyi tanıttı ve bu koleksiyonlar, ziyaretçilere bu belirsizlikleri anlamak için yeni bir bakış açısı sunuyor. 1930’lardan bu yana toplanan British Council Koleksiyonu’ndan seçilen 29 sanatçının eserleri, kuratör Ulya Soley eşliğinde yeniden yorumlanıyor. Ortak Duygular: British Council Koleksiyonu’ndan Yapıtlar adıyla sergilenen bu süreç, koleksiyonun tarihsel zenginliğini güncel bir çerçeveye taşıyor ve duvarları olmayan bir müze vizyonunu hatırlatıyor.
Ortak Duygular yapıtları, sanat kurumlarının geçmişi yalnızca korumakla sınırlı kalmayan, bugünün duygusal ve politik ilişkilerini kuran mekânlar olabileceğini gösterme amacı taşıyor. Ziyaretçiler, müzenin ortaya koyduğu farklı temas alanlarında, eserlere dokunan ortak duyguların nasıl yayıldığını deneyimleyebiliyorlar. Sergide öne çıkan isimler arasında Larry Achiampong, Laura Aldridge, Ed Atkins, Sonia Boyce, Jake & Dinos Chapman ve daha birçok tanınmış isim bulunuyor.
Üç ana tema altında toplanan eserler, “Özeni Korumak”, “Tanıdık Yüzler” ve “Hayali Gelecek” başlıklarıyla gruplandırılıyor. Özellikle “Hayali Gelecek” bölümünde bulunan çalışmalar, müzelerin, nesnelerin ve koleksiyonların geleceğine dair kurgusal düşünce alanları yaratıyor. Bedwyr Williams’ın zamanlararası bir elçiyi konu edinen videosu ile Wolfgang Tillmans’ın Concorde uçakları üzerinden teknolojik ilerlemeye dair görsel anlatıları, serginin 18 Ocak’a kadar ziyarete açık kalacak parçaları arasında yer alıyor.
İKİ YOLCULUK, BİR SERGİ olarak tanıtılan ikinci sergi ise “Toprak, Ateş, Su ve Havayla Yazılmış Bir Dize” başlığını taşıyor. Camın doğaya, tarihe ve toplumsal belleğe bağ kuran yönü bu seri için ön planda tutularak, Elif Kamışlı küratörlüğünde dört temel elementi merkeze alıyor. Cam, yalnızca bir malzeme olarak değil, köprü kuran bir ifade biçimi olarak ele alınıyor; kırılganlık ile dayanıklılık yan yana düşünülüyor ve bu karşıtlık izleyenleri düşündürüyor.
NEMRUT temasını taşıyan serginin iki ana yolculuğu bulunuyor. Birincisi, Nemrut Gölü kıyılarından Kars’a uzanırken doğal cam olarak adlandırılan obsidyen kaynaklarına işaret ederken, üç farklı bölgeden getirilen taşlar Jungnelius’un zaman algısını yansıtıyor. İkinci rota ise Şişecam’ın Denizli’deki el yapımı cam fabrikasının üretim süreçlerini kapsıyor ve sergideki dört eserin ustaların son aşamada doğrudan nefesleriyle şekillendiğini vurguluyor. İsveçli fotoğrafçı Peo Olsson’un çektiği çalışmalar, malzemenin oluşumunu ve üretim sürecini coğrafi ve kültürel bağlamlarla belgeliyorlar.