Akdeniz’de, izole ve koruma altındaki Columbretes Adaları’nda gerçekleştirilen yeni bir bilimsel araştırma, mikroplastik kirliliği konusunda alarm verici sonuçlar ortaya koydu. Bu çalışma, bölgenin ekosistemine yönelik artan tehditleri gözler önüne sererken, özellikle deniz yaşamını ve bu yaşamın sürdürülebilirliğini ciddi biçimde tehdit eden mikroplastiklerin yoğunluğunu detaylı bir şekilde ortaya çıkardı. Yaklaşık 50 kilometre açıkta, İspanya kıyılarından uzakta bulunan bu adalar, sadece doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda deniz florası ve faunası açısından da büyük önem taşıyor. Çalışmanın odak noktası, özellikle volkanik yapısıyla bilinen Illa Grossa adası ve çevresindeki deniz ortamıydı. Bu bölgenin, Akdeniz’de kaydedilen mikroplastik yoğunluklarının en yüksek seviyelerine ulaşması, bölgenin ekolojik dengesine dair ciddi endişeleri artırdı.
Bilim insanları, bölgeden aldıkları deniz tabanı tortusu örneklerinde, mikroplastiklerin varlığını tespit ederken, bu parçacıkların boyut, tür ve yoğunluk açısından büyük bir çeşitlilik gösterdiğine dikkat çekti. Özellikle, bir kilogram tortu içinde tespit edilen mikroplastik parçacıklarının sayısı, 6.000’i aşarak bölge için ciddi bir uyarı niteliği taşıyor. Bu veriler, sadece bölgesel değil, aynı zamanda Akdeniz genelinde mikroplastik kirliliğinin alarm seviyelerine ulaştığını gösteriyor. Çalışmaya katılan ve İspanya’nın Torre de la Sal Su Ürünleri Enstitüsü’nden uzmanlar, mikroplastiklerin mercanlar tarafından yutulma riskinin yüksek olduğunu ve bunun, ekosistemdeki zincirleri olumsuz etkileyebileceğine vurgu yaptı.
Mikroplastik Türleri ve Boyutları
Yapılan analizler, mikroplastiklerin içeriğinde en sık rastlanan maddelerin başında %28 oranında polietilen (PE), %25 ile PET (polietilen tereftalat) ve %19 ile polistiren (PS) olduğunu ortaya koydu. Ayrıca, otomobil lastiklerinin aşınması ve endüstriyel kaynaklardan gelen mikro-kauçukların oranı da %16 seviyesinde tespit edildi. Parçacıkların boyutları ise dikkat çekici bir şekilde küçüktü; %90’dan fazlasının 250 mikrometreden küçük olduğu belirlendi. Bu boyut, mikroplastiklerin mercanlar tarafından doğrudan yutulabilir boyutlarda olduğunu gösteriyor ve biyolojik etkileşim risklerini ciddi biçimde artırıyor. Helmholtz Center Hereon’dan araştırmacı Dr. Daniel Pröfrock, “Bu mikroskobik parçacıkların, mercanlar tarafından yutulma olasılığı oldukça yüksek. Bu da, deniz canlılarının sağlığı açısından büyük bir tehdit oluşturuyor,” ifadelerini kullandı.
Deniz Ekosistemine ve Mercanlara Etkileri
Özellikle, deniz canlılarının mikroplastikleri yutması ve kimyasal bileşimleri nedeniyle ortaya çıkan toksik etkiler, ekosistemdeki tahribata neden oluyor. Mercanlar, mikroplastikleri doğrudan yutuyor ve bu parçacıklar, onların büyümesini, üremesini ve yaşam döngüsünü olumsuz etkiliyor. Ayrıca, poliüretan gibi kimyasal yapısı karmaşık maddelerin, deniz canlılarının sağlığına daha da büyük zararlar verebileceği uzmanlar tarafından vurgulandı. Çalışmanın bulguları, Akdeniz’in yarı kapalı yapısı ve zayıf su sirkülasyonu nedeniyle bölgenin mikroplastik birikimine açık olduğunu gösteriyor. Özellikle Illa Grossa’nın körfez şeklinde konumu ve kuzeydoğuya bakan coğrafyası, Akdeniz’deki ana akıntıların taşıdığı plastik atıkların bu bölgeye ulaşmasını kolaylaştırıyor. Bu durum, bölgedeki plastik kirliliği seviyelerinin, bölgesel ortalamaların çok üzerinde olmasına neden oluyor.
Koruma Alanları ve Gelecek İçin Uyarılar
Çalışmanın başyazarı, Kiel Üniversitesi’nden Jeobilimci Dr. Lars Reuning, “Elde ettiğimiz veriler, mikroplastiklerin yalnızca genel çevre kirliliği seviyelerini değil, aynı zamanda koruma altındaki hassas alanların bile ciddi şekilde etkilendiğini ortaya koyuyor,” dedi. Bu sonuçlar, özellikle koruma altındaki mercanlar ve diğer hassas türler için büyük bir risk oluşturuyor. Diğer yandan, bölgesel ve küresel ölçeklerde mikroplastik emisyonlarını azaltmak için acil önlemler alınması gerektiği vurgulanıyor. Çalışmanın yayımlandığı Marine Pollution Bulletin dergisi, bu tür araştırmaların artırılması ve mikroplastiklerin ekosistem üzerindeki etkilerinin daha kapsamlı biçimde anlaşılması gerektiğine dikkat çekiyor. Bu uyarılar, deniz ekosistemlerinin sürdürülebilirliği açısından büyük önem taşıyor ve gelecekte yapılacak çalışmaların temelini oluşturuyor.